RSS

28 Şubat 2011 Pazartesi

VINCENT Van GOGH, Theo'ya Mektuplar

Tarihsiz



Bu sabah çiçek açmış bir erik bahçesinde çalşııyordum ki, birdenbire korkunç bir rüzgâr kalktı, böylesini hiç görmemiştim burada, sağnak sağnak esiyordu. Arada bir güneş çıkınca binlerce küçük beyaz çiçek ışıl ışıl parlıyordu.

Öyle güzeldi ki!

Danimarkalı dostum da yanıma geldi ve her an her şeyin devrilmesini göze alarak resim yapmaya devam ettim - bu beyaz parıltıda çok sarı var, mavi ve leylâk rengi karışık bir sarı, gök de beyaz ve mavi. Ama kış kıyamette yapılan bu resme bakalım ne diyecekler? Bekleyelim, görürüz.

Tanguy babaya boyaları ısmarladığıma gene de üzüldüm, hoş pek faydası olmayacaktı, tersine - ne tuhaf adamdı, sık sık anıyorum onu. Görürsen, benden selâm söylemeyi unut¬ma, de ki vitrini için resim istiyorsa buradan gönderirim, hem de en iyilerinden.

Gün geçtikçe, insanların her şeyin kökünde, kaynağında olduğu kanısına varıyorum, gerçek hayata karışmamış olmak duygusu insana her zaman hüzün veriyorsa da - yani renk ve alçıyla çalışmaktansa canlı üstünde çalışmak, resim ya da ticaret yapmaktansa çocuk yapmak daha iyi olurdu - yine de dostlarımız olduğu ve onların da bizim gibi gerçek hayatın dışında kaldıklarını düşündükçe yaşadığımızı duyarız.


Emprestyonistlerin moda haline getirdiği bütün renkler değişkendir, bu yüzden en acılarını kullanmalı, nasılsa tatlılaşırlar zamanla.

Sipariş ettiğim bütün boyalar: üç krom (turuncu, sarı, limon sarısı), Prusya mavisi, zümrüt yeşili, kızılkök cilası, Veronez yeşili, turuncu kalem, bütün bu renklere Maris, Mauve ve İsraels gibi Hollandalıların paletinde rastlanmaz.

Oysa Delacroix'nınkinde görülür; O, limon sarısı ve Prusya mavisi gibi, haklı olarak hor görülen iki renge çok düşkündü. Ve bunların, mavilerin ve limon sarılarının en nefislerini elde etti.

Hiç yorum yok: