RSS

28 Şubat 2011 Pazartesi

VINCENT Van GOGH, Theo'ya Mektuplar

Tarihsiz



Ne, benim resimle örttüğüm bir tuval beyaz bir tuvaldan daha çok para eder ha?

Bu - fazla bir iddiam da yok hani, emin olabilirsin - resim yapma hakkım, resim yapma nedenini veriyor bana yahu!

Bu bana pahalıya mal oldu: kırık dökük bir beden, iyice oynatmış bir kafa, bir de adam gibi yaşamak varken benim yaşadığım hayat...

Ya sana? Sana neye mal oldu: diyelim on beş bin franka, bana avans verdiğin paraya.
Ha... dünya bizimle alay etmesin...

Yapılan bütün plânların kökü güçlüklere dayanıyor. Gauguin meselesi de öyle, çok basit görünüyor, oysa yol masrafı var, bir de memnun olacak mı bakalım.

Ama madem plân yapmak elden gelmiyor, durumun kötü olmasına aldırış etmiyorum.
Bunu böyle bilmek ve duymak; gözümüzü açtırıp çalıştırır bizi.

Bu yoldan giderken batarsa insan, hoş ben inanmıyorum ya, gene de bir şey kalır bize.

Ama ben bilemem öngöremem de... Madem Gauguin gibi adamları bir duvarın önünde görüyoruz. Umalım ki o da biz de bulacağız bir çıkar yolunu.

Korkunç ihtimalleri gözümün önüne getirsem, düşünsem, hiçbir iş göremez olurdum, onun için eşek gibi çalışmaya dalıyorum; birçok etüt çıkarıyorum; içerimdeki fırtına dayanılmaz gibi oldu mu, bir kadeh daha içiyorum sersemlemek için.

Kaçıklık değil mi bu insanın yapması gerektiğine karşı?

Ama eskiden daha az ressamdım, şimdi tam ressam olduğumu duyuyorum, resim benim için tavşan avı tiryakilerine olduğu gibi bir keyiftir, keyif için yapıyorum.

Dikkâtim keskinleşiyor, elim daha emin.

Onun için resmimin ilerde daha iyi olacağı konusunda sana güven vermeye cesaret ediyorum. Başka bir şeyim kalmadı çünkü.

Goncourt'da okudun mu: Jules Depre'yi de kaçık sayarlarmış.

Jules Depre kendisine para veren bir resim meraklısı bulmuştu. Ben de bulsam da sana bu kadar yük olmasam artık!

Buraya gelirken geçirdiğim krizden sonra, ne plân yapabiliyorum ne bir şey. Şimdi epey daha iyiyim, ama umudum ve başarı isteğim kırıldı; kendimi zorlayarak çalışıyorum, manen bu kadar çile çekmemek için, oyalanmak için.

"Bununla mı kalıyor yoksa daha da ötesi var mı? Ressamın hayatında ölüm belki de en zor şey değil.

Ben bu işleri hiç anlamadığımı açıkça söylüyorum, ama yıldızları görünce derin düşüncelere dalıyorum, nasıl ki haritalarda ufacık kara, noktalarla gösterilen şehirler ve köylere bakınca safça düşlere dalıyorsam ansızın.

“Gökteki ışıklı noktalar niçin Fransa haritasındaki noktalardan daha az ulaşılır olsun bizim için ?” diyorum kendi kendime.

Tarascon ya da Rouen'a gitmek için trene bindiğimiz gibi, ölüme binip bir yıldıza mı gideriz ?

Bu düşünce sürecinde gerçek olan bir şey varsa, yaşadığım sürece bir yıldıza gidemediğimiz ve öldükten sonra da trene binemediğimizdir.

Yani demek istediğim şu ki vapurlar, otobüsler, trenler nasıl yeryüzünün taşıtlarıysa, koleranın, kum hastalığının, veremin, kanserin gök taşıtları olması pekâlâ mümkündür.

Rahat rahat ihtiyarlıktan ölmekse oraya yürüyerek gitmek olur."

Hiç yorum yok: