RSS

28 Şubat 2011 Pazartesi

VINCENT Van GOGH, Theo'ya Mektuplar

Tarihsiz


Ninni adını koyduğum bir tuvalim var, hastalık araya girdiğinde ona çalışıyordum. O resmin bende iki nüshası var şimdi.

Bu tuval konusunda Gauguin'e dedim ki, onunla ben; İzlanda balıkçıları ve onların acı yalnızlığı, korkunç denizde bunca tehlikelerle karşı karşıya ve yapayalnız olduklarını konuştuk ya, ben dedim ki Gauguin'e; (bu konuşmalarımızdan sonra böyle bir resim yapmak aklıma geldi) "düşün, çocuk gibi saf olan bu insanlar eziyetleri arasında bir İzlanda balıkçı gemisinin kamarasında görürlerse bu resmi, beşikte sallanırken analarının söylediği ninniyi duyar gibi olmayacaklar mı?

Şimdi çarşılarda görülen alacalı litolara benzemiyor mu bu, ne dersin? Yeşiller giymiş, saçının sarısı turuncuya kaçan bir kadın, pembe çiçekli yeşil fon üstünde görülüyor. Şimdi çiğ pembe, çiğ turuncu, çiğ yeşil gibi birbirini tutmayan bu renkler kırmızı ve yeşillerin bemolleriyle yumuşatılmıştır.

Bu tuvalleri ayçiçekleri tablolarının arasında görüyorum, böylece ayçiçekleri aynı boyda fener ya da şamdanlar gibi duracak, hepsi bir arada 7 ya da 9 tuval olacak.

(Hollanda için aynı şeyi bir daha yapmak isterdim, ama modeli bir daha bulmak gerek).

Madem önümüz kış, bırakın beni, rahat rahat çalışayım, çalışmam bir delinin çalışması ise, eh ne yapayım, ne çıkar!

Dayanılmaz sanrılar bitti ama, şimdilik yalnız kâbus var, aldığım fazla bromürdöpotassium'dan olacak o da...

Ve bir daha söylüyorum, ya beni bir deli hücresine kapatın dosdoğru, belki yanılmıyorum diye karşı koymam, yahut ta bırakın var gücümle çalışayım, söylediğim tedbirleri de alın bir yandan.

Deli değilsem, başlangıcından beri sana söz verdiğim resimleri sana göndereceğim. Bu tablolar ister istemez dağılacak belki, ama sen birini görmekle bütünüyle ne yapmak istediğimi anlarsın, böylece umarım memnun olur, avunursun...

Benim karnım doysun diye sen yoksul kalmış olacaksın bunca zaman, ama ben, ben ya bu parayı geri vereceğim ya da canımı. Şimdi de iyi kalpli karın gelecek biz ihtiyarları biraz da gençleştirmek için...

Doğru söylüyorum. Beni bir deli hücresine kapatmak yüzde yüz zorunlu değilse, borç bildiğimi hiç olmasa eşya ile ödeyecek durumdayım demek. Bitirmeden şunu da söyleyeyim ki merkez polis komiseri dün çok dostça beni görmeye geldi. Bana dedi ki, ona ihtiyacım olursa, “bir dost gibi çağırayım”mış. Buna hayır diyecek değilim, olur ya yakında ev için bazı güçlükler çıkabilir de ona başvurmak zorunda kalırım.

Kirayı ödeme anını dört gözle bekliyorum, ev sahibine ya da vekiline bazı sorular sormak için, gözünün içine baka baka.

Ama beni dışarıya atmak fırsatını bulamadılar ya, istekleri kursaklarında kaldı şimdilik...

Çalışma beni oyalıyor. Ayrıca biraz da eğlenmem lazım - dün Folies Arlésiennes tiyatrosuna gittim, hani burada yeni kurulan bir tiyatro var ya - ilk kez olarak gece korkunç kâbuslar görmeden uyudum. Provence'ın bir edebî derneği Noel ya da Pastourale dedikleri bir oyunu oynuyorlardı, Hıristiyan ortaçağından esinlenmiş bir şey.

Çok işlenmiş bir piyesti, herhalde epey para harcamış olacaklar.

Tabii İsa'nın doğumu canlandırılmıştı, Provence'ın şaşkın bir köylü ailesinin komik hikâyesiyle bir arada.

Evet ama - Rembrandt'ın bir ofortu kadar harika bir şey - ihtiyar bir köylü kadın tipiydi, hani Madam Tanguy öyle olabilir, kafasında bir çakmak ya da tüfek taşı bulunan, iki yüzlü, kahpe, deli bir kadın, hepsi piyeste başından beri görülüyordu.

Bu kadın, İsa'nın içine doğduğu hayvan yemliğinin önüne getirilip titrek sesiyle ilahi söylemeye başlıyor, sonra da ses değişiyor, cadı sesinden melek sesine dönüyor, melek sesinden de çocuk sesine, karşılığını da başka bir ses veriyordu, bu dolgun, sıcak bir kadın sesiydi, çınlıyordu kulisin arkasında.

Harikaydı. «Ozan» adıyla anılan bu oyuncular ellerinden geleni yaptılar.

Ben bu küçük memleketle yetinirim, Tropikal bölgelerine gitmesem de olur. Oraları harikadır herhalde, ama ben fazla yaşlıyım ve (hele mukavvadan bir kulak da taktıracak olursam) oralara dayanacak kadar sağlam değilim.

Gauguin gidecek mi acaba? Şart değil gitmesi. Çünkü bu iş olacak olursa kendiliğinden olur.

Biz ancak zincirin halkalarıyız.

O canım Gauguin ile ben aslında yürekten anlaşırız ve biraz deliysek de, ne çıkar, derinden derine sanatçı değil miyiz, bu konudaki kaygıları fırçamızın söyledikleriyle silecek durumda değil miyiz?

Belki bir gün herkes sinir hastalığına tutulacak, uluyacak, titreyecek ya da başka bir delilik arazı gösterecek.

Bunun panzehiri yok mu acaba? Delactroix'da, Berlioz'da ve Wagner'de bulunamaz mı?

Yani demek isterim ki biz bütün sanatçılar tutulmuşuzdur bu çılgınlığa, hele ben iliklerime kadar hastayım bu bakımdan, ama bizim verdiğimiz karşılık ve panzehirler pekala etkili sayılabilir, biraz iyi niyetle.

Candan
VINCENT

Hiç yorum yok: