RSS

26 Mart 2011 Cumartesi

GÜLTEN AKIN

GERÇEKÇİLİK





Demokrat
11 Ocak 1980

Çağımızın gelişmiş toplumlarında, yaşamın iyice karmaşık olması, bütünüyle algılanabilir, anlaşılabilir olmaktan gittikçe uzaklaşması, bir de incelmiş işbölümü, yabancılaşmayı da beraberinde getirmiştir.

Doğasıyla, toplumuyla yaşamı bir bütün olarak algılayamayan insan, onun parçalanmış, bölümlenmiş biçimini gerçek olarak algılamaktadır. Yaşamda bu parçalanma ve ayrışma gittikçe daha çok artmakta, parçaların ilintileri yok olmaktadır.

Çağımızda bir bölük sanatçı nesnel olma çabasıyla, o yüzden ayrıntıyı, daha çok ayrıntıyı vermektedir. Ayrıntı nesne ve olay kendi gerçekliğini sanat eserine taşımaktadır. Ama bu, sanatçının dünyasının bütünsel gerçekliğini oluşturmaya yetmemektedir. Tam tersine, bu gerçeklikler sanatçının bütünleyici zihnindeki soyuta çarpıp dönmedikleri, kendilerine sanatça bütünsel bir gerçeklik edinemedikleri için iletimde somutlaşamamakta, okurla, izleyiciyle bağlantı oluşturamamaktadır.

Tek tek, kopuk kopuk iletilen ayrıntı baştan ilginç de gelse, bir kez okunmakta, seyredilmekte ama sonraya kalamamaktadır. Bir kerede, tüketilip bitirilmek için üretilmiş olmaktadır. (Söylediklerime yazınımızda pek çok örnek verebilirim. Ama şimdi değil. Örneklemeyi daha sonraya bırakıyorum.)

Sanatın kendiliğinden bir amacı daha vardır: Sanatsal dirimi sağlamakla yetinemez sanatçı, sürekliliği de sağlamak ister. Bunun için, tek tek olayın, nesnenin somut algılanması yani nesnel gerçeklik sanatçının zihninde bilinç, bilgi birikimiyle yani tarihsel ve öznel gerçekliklerle karşılaşma1ıdır. Bu tümevarım sürecinden sonra, sanatın yapılışı, yazılışı, sanatçının biçemi bir tümdengelim olmalıdır. Eser bu tümdengelimle, yeniden somutlanmış özü içermelidir.

Sanat ne, nesnel gerçekliğin kendisidir ne de olması gerekendir. Sanat, nesnel gerçeğin, sanatçının zihnindeki ön bilgi, bilinç birikimiyle karşılaşıp bütünlenmesiyle oluşur. Bu yeni bütün, olanı da, olması gerekeni de bağrında taşır.

Sanatçının bilincinden, bilgi birikiminden söz ederken açıklamalıyım ki, bu bilgi ve bilinç de anlağın kendiliğinden bir soyut ürünü değildir. “Bilinçlilik, niteliğini nesnel yaşam sürecinin belirttiği bir varoluş biçimidir.” Zihindeki bu bilgi bütününden geçerek oluşan yeni gerçeklik sanatın kendisidir artık. Doğa ile, yaşam ile, sanatçı arasındaki ilişkilerin tümüdür. Geçmişteki, gündeki ve gelecekteki.

Bu nedenle, sanat gerçekliği yaşam gerçekliğine tıpatıp benzemez, onu olduğu gibi yansıtmaz, seçip, çoğaltıp ilginç kılar. Bağrında tohum olarak taşıdığı geleceğin çiçeği ile yaşamı zenginleştirir.

Güçlüklere dayanma gücü, direnci verir. Sürekli dirimiyle, yaşamda diriliği taşıyana, güç katar.

Yaşamın yıkılıp gitmekte olan yanlarına tutunmuş kişilerin sanattan korkusu bu yüzdendir.

Hiç yorum yok: