RSS

2 Mart 2011 Çarşamba

VINCENT Van GOGH, Theo'ya Mektuplar

Tarihsiz


Böylece Voorburg'a, oradan da Leidscnendam'a geldim. Buranın tabiatını bilirsin: görkem ve huzur yüklü ulu ağaçlar, bunların yanı başında oyuncak biçiminde çirkinin çirkini küçücük yeşil kubbeler ve Hollandalıların zevkine uygun saçma sapan çiçek bahçeleri, çardaklar, verandalar.

Evlerin hemen hepsi çok çirkin, ama bazıları eski ve değerli. Tam o sırada, çok yüksekte, çöl gibi yaygın otlakların üstünde yığınla bulutlar birbirini iteliyordu ve rüzgâr dosdoğru bir sıra kır evinin yordu; evlerin ötesinde, kara bir kömür yolunun geçtiği kanalın öbür kıyısında top top ağaçlar vardı. Harikaydı bu ağaçlar, diyebilirim ki bir dram seziliyordu her figürde, yani her ağaçta. Ve her şeye karşın, manzaranın bütünü bu sıkıntılı ağaçların ayrı ayrı görünüşünden daha güzeldi, çünkü yağmurdan ıslanmış ve rüzgârdan dövülen o küçük kubbeler bile bir tuhaf olmuştu.


Bu manzaraya bakarken anladım ki biçimi ve duruşu saçma, tuhaf, aykırı ve olağanüstü bir adam bile gerçek bir acı duyar ya da bir yıkıma uğrarsa, güçlü karakteri olan bir figür haline gelebilir.

Bir ara bugünkü toplumumuzu düşündüm, o da yıkıma doğru gittiği halde, bir yenilenme anında kontrast olarak büyük ve karanlık bir siluet olarak dikilebilir karşımıza.

Evet, benim gözümde, tabiatta fırtına dramının, hayatta da acı çekme dramının üstüne yoktur. Cennet mavi olabilir, ama insanın çilesi daha da güzeldir.

Hiç yorum yok: