RSS

2 Mart 2011 Çarşamba

VINCENT Van GOGH, Theo'ya Mektuplar

Nuenen, Aralık 1883 - Kasım 1885



Geçen mektubuma başka bir biçim veremedim. Ama bil ki, bu bence aramızda ister istemez patlak verecek bir görüş ayrılığıydı, suçu sana ya da bana yüklenebilecek bir kavga değil.

Yakında Delacroix'nın eserlerinden bir sergi olacak diyorsun. İyi.

Bu sergide Delacroix'nın yalnız biyografilerinden tanıdığım Barikat adlı bir tablosunu göreceksin herhalde. Bu resmi 1848'de yaptı sanıyorum.

Bir de Lemud'un litografisini görmüş olacaksın, Lemud'un değilse, Daumier'nindir: 1848 barikatını gösterir.

Şimdi ko ki; senle ben de bu 1848 yılında yahut buna benzer bir dönemde yaşadık, Buna benzer diyorum, çünkü Napolyon’un hükümet darbesi zamanında da öyle şeyler olmuş. O günleri canlandırmanı istiyorum. Bunu da seni kızdırmak için yapmıyorum - seni kızdırmak aklımın köşesinden geçmedi hiçbir zaman- amacım seninle benim aramdaki anlaşmazlığın dünyadaki genel akımlarla ne kadar yakından ilgili olduğunu aramızdaki görüş ayrılığının bile bile işlenmiş bir kötülüğün sonucu olmadığım anlatmaktır.


1848 yıllarını canlandır şimdi gözünde.

Karşı karşıya bulunan ve iki tarafın temsilcileri sayılabilecek olan kişiler kimlerdi? Bir yandan Louis-Philippe'in vekili Guizot, öte yandan Michelet ve Quinet ile talebeler.

Guizot ile Louis-Philippe'ten başlıyalım; kötü ve zorba kişiler miydi? Değil, anladığıma göre onlar; örneğin babam, dedem ve ihtiyar Goupil gibi adamlardı. Görünüşte çok saygıdeğer, ağırbaşlı, ciddi insanlar, ama onlara biraz daha yakından baktın mı, iç karartıcı, anlamsız ve ölü bir yanları var, öyle ki hasta edebilirler insanı. Doğru değil mi, aşırılık var mı bu sözümde?

Durumlarındaki farklar bir yana, aynı görüşte, aynı karakterde adamlar değil mi? Yanılıyor muyum?

Bir de Quinet'yi ya da Michelet'yi, ya da daha sonra V. Hugo'yu alalım örneğin. Bu adamlarla hasımları arasındaki fark o kadar büyük mü? Evet, ama her şeye yüzeyden bakıldı mı, pek büyük bir fark görülmez; ben bile eskiden Guizot'nun bir kitabını Michelet'nin bir kitabı kadar güzel bulurdum. Ama daha derine gittikçe aralarındaki ayrılığı, ayrılıktan da öte, karşıtlığı gördüm.

Birinin bir çerçevenin içinde sıkışıp kaldığını, bocaladığını, ötekininse bize sonsuz bir varlık bıraktığını gördüm. O gün bugün çok su geçti köprünün altından, ama eminim ki senle ben o günlerde yaşasaydık, sen kendini Guizot'nun tarafında bulurdun, ben de kendimi Michelet'nin safında. Ve ikimiz de çok tutarlı bir yoldan giderek, karşı karşıya gelebiliriz ve üzülerek barikatın iki yanında görürdük kendimizi: sen önde bir hükümet askeri, bense arkasında bir devrimci, bir asi olarak.

1884 yılında olduğumuz bugün de (rastlantıya bak sen ki sayılar tıpatıp aynı, ama yerleri ters) karşı karşıya bulunuyoruz gene, her ne kadar gözle görülen barikatlar yoksa da ortada. Barikat bugün bir türlü görüş birliğine varamayan kafalar arasındadır.

«Değirmen ortadan kalkmış, ama yel hâlâ esmektedir».

Biz de bence; ayrı ayrı cephelerde karşı karşıya bulunuyoruz bugün ve buna çare yoktur.

İstesen de istemesen de, sen de ben de yolumuzu gitmek zorundayız. Ama madem kardeşiz, birbirimizi öldürmemeliyiz (mecaz anlamında tabii).

Aynı safta yan yana savaşan kimseler gibi yardımlaşmaya gelince, olamaz bu, çünkü birbirimize yakın gelelim derken karşılıklı ateşin içine düşebiliriz.

Ağzıma gelen incitici sözler, kardeşim olan sana değil de, içinde bulunduğun partiye atılmış taşlardır. Senden bana gelen öfkelendirici sözlerle de doğrudan doğruya beni hedef tuttuğunu sanmıyorum. Ama barikata ateş ediyorsun ve bunu yapmakla iyi bir iş yaptığını sanıyorsun, oysa barikatın arkasında ben varım.

Bütün bunların bir azıcık üstünde durup düşün, olur mu, sanmam ki buna karşı söyleyecek fazla bir şey bulasın. Ama sana düşündüğümden başka türlü de konuşamam; bu konuları aşağı yukarı bu açıdan görmeli.

Umarım ki ne demek istediğimi anladın. Ne sen ne ben politika yapmıyoruz, ama yer yüzünde ve bu dünyada yaşıyoruz, dünyada ise insanlar bölük bölük birleşip ayrılırlar birbirlerinden.

Bulutların suçu mu, eninde sonunda, şu ya da bu fırtına kümesindenseler? Pozitif ya da negatif elektrik taşıyorlarsa? Hoş insanlar bulut değil. Kişi olarak, insanlığı meydana getiren bütünün bir parçasıyız. Bu insanlığın içinde de partiler vardır. Birbirlerine karşıt olan bu partilerin birine ya da ötekine girmemiz ne dereceye kadar koşullara ve rastlantıya bağlıdır?

Evet, eskiden 1848 yılında yaşıyorlardı, biz bugün 1884 yılını yaşıyoruz; değirmen ortadan kalkmış, ama yel hâlâ esiyor. Gerçekten hangi safta bulunduğunu kendin için kesinlikle bilmeğe çalış, ben de bilmeye çalışıyorum.

Hiç yorum yok: