Hicret’ten sonraki beşyüzüncü yıl
minarelerinden bakıyordu İran
çöl mızraklarının akınına,
Nişabur’lu Attar ise bir güle bakıyordu,
sessiz sözlerle hitap ederek ona,
dua eden birinden çok düşünen biri gibi:
- Senin narin küren benim elimde. Zaman
sarmalıyor ikimizi ve biz habersiziz
bu akşamüstü, unutulmuş bir bahçede.
Havada nemleniyor gevrek biçimin.
Rayihanın değişmez, gelgitli bütünlüğü
ihtiyar, çöken yüzüme yükseliyor benim;
ama seni daha uzun zamandır biliyorum,
seni bir an görüveren o çocuktan, bir düşün katmanlarında,
ya da burda, bu bahçede, eskiden bir sabah.
Güneşin beyazlığı senin olabilir,
ya da ayın altını, ya da zaferin
seri kılıç ağzındaki kırmızı leke.
Ben körüm ve hiçbir şey bilmiyorum, yine de
görüyorum, gidilecek yollar var daha.
Ve her şey bir sonsuzluğu şeylerin. Sen müziksin,
gökkubbeler, saraylar, ırmaklar, meleklersin,
sonsuz gülsün, sınırsız, mükemmel.
Tanrı’nın ölü gözlerime sonunda göstereceği.
Çev: Selâhattin Özpalayıklar
ALTIN VE GÖLGE
6 Mart 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder