RSS

3 Eylül 2012 Pazartesi

FURUĞ FERRUHZAD /

20.YY. Fars şiirinin en önemli şairidir Furuğ Ferruhzad. Tahran'da bir albayın ve yarı asil bir annenin kızı olarak 5 Ocak 1935 de doğdu. On altı yaşında
İran’ın ünlü simalarından Pevez Şapur ile evlendi. Oğlu Kamiyar,1953’te doğdu. 1954 de eşinden boşanmasının ardından bir daha oğlunu göremedi.

Şiirin yanı sıra sinema ve tiyatro ile de ilgilendi.
Çeşitli gazetelerde editörlük yaptı.

On altı yaşında iken yayınladığı Esir adlı ilk şiir kitabının ardından 1956 da Duvar isimli ikinci şiir kitabını yayınladı.

Yirmi iki yaşında yazar ve yönetmen İbrahim Gülüstan’la tanıştı ve sinemaya başladı. Sinemada oyunculuk,senaristlik, kameramanlık,yönetmen yardımcılığı, dublaj, montaj ve yaratıcı film editörlüğü yaptı.

1962 yılında yaptığı bir belgesel filmi o yıl İtalya’da Belgesel Filimler Festivalinde birinciliği elde etti.

1963 yılında yaptığı “Kara Ev” filmi, Almanya'da düzenlenen Ober Havzen Film Festivalinde en iyi film ödülünü aldı. Bu filmin çekimleri için gittiği Tebriz Cüzzamlılar Evi’nde tanıdığı küçük Hüseyin’i evlat edindi.


1962 yılında Unesco, Ferruhzad hakkında bir belgesel film yayınladı. Aynı yıl Bernardo Bertolicci de İran’a gelerek Ferruhzad’la ilgili bir belgesel yaptı.

1964 yılında şiirinde dönüm noktası sayılan “Yeniden Doğuş” isimli kitabını yayınladı.

Henüz 33 yaşında iken bir trafik kazasında hayata veda etti. Ölümü ile yarım kalan “İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına” isimli şiir kitabı 1974’te yayınlandı


MUTSUZUM

Mutsuzum
Verandaya çıkıyorum ve hissediyorum parmaklarımla
Gergin cildini gecenin
Kimse takdim etmeyecek beni
Güneşe
Kimse götürmeyecek beni kırlangıçların şölenine
Uçmayı hayal eden kuş
Ölmek üzere




1933 yılında Tahran’da başlayan yaşamı 1967’de bir trafik kazasında son bulmuş. Sadece 33 yıl. Nedir ki? Ama neler sığmamış bu yıllara. Film yapımcılığı, eleştirmenlik, annelik...ve onun, Orta Doğu'nun en seçkin çağdaş şairlerinden biri olmasına yetecek, Asır, Duvar ve İsyan adlarını taşıyan üç şiir kitabı. Bir de ölümünden sonra, 1975’de yayımlanan son dönem şiirlerini içeren bir kitap daha. Ne kadar gençmiş diye düşünmüştüm. Hep öyle kalmış. Ne yazık! İran gibi tutucu bir ülkede aykırı bir kadın. 16 yaşında babasının zoruyla evlendirildiği adamdan 19’unda, çocuğunu bile terk etme bahasına ayrılışı. Boşanmış bir kadın olarak toplum tarafından dışlanışı...Bütün bunlar onu yolundan döndürememiş ve o kanadı kırık bir göçmen kuş gibi de olsa kendini ve özgürlüğü arama çabalarından hiç vazgeçmemiş. Şiirlerinin pek çoğunda oğluna duyduğu hasret ve onu görememenin yakıcı acısı kendini gösterse de şiir adına bu acıya dayanmaya çalışmış hep;


Biliyorum
Bir çocuk ağlıyor şimdi
Annesinden ayrılmanın dayanılmaz acısıyla
Ama yaralı bir yürek ve kederle
Yolunda yürüyorum arzularımın
Arkadaşım ve sevgilim şiirdir benim
Bulmaya gidiyorum onu her neredeyse.



Bir konuşmasında şöyle demiş;”Ben kendi yolumu kendim açmak zorundaydım, yani kendi hayatımı kurmak ve yaşamak zorundaydım.” Geleneksel değer yargılarına ve eskimiş toplumsal normlara baş kaldırışı, onu hayatı boyunca sürecek bir savaşımın da içine sürüklemiş.





Hiç yorum yok: