
DÖRDÜNCÜ MEKTUP
İnsan yok olurmuş. Olabilir.
Ama dayanarak yok olalım.
Yazgımız hiçlikse bile, bunu
kendimiz hak etmiş olmayalım.
Oberman
İşte sizin bozgun geldi çattı. Size dünyanın ünlü bir kentinden yazıyorum. Bu kent sizden kurtulacağıı günü hazırlıyor. Bunun kolay olmayacağını biliyorum. Bu kurtuluşa varmadan, dört yıl önce sizin gelmenizle başlayan geceden daha karanlık bir gece geçirmemiz gerekiyor. Size her şeyden, ışıktan, ateşten, yiyecekten yoksun ama yok olmamış bir kentten yazıyorum. Yakında orada aklınızdan geçmeyen bir şeyler esecek. Talihiniz varsa, o zaman sizinle karşılaşırız ve ne yaptığımızı bile bile çarpışırız. Ben sizin düşüncelerinizi biliyorum, siz de benimkileri kestirebilirsiniz. Bu temmuz geceleri hem hafif hem ağır. Seine üzerinde ve ağaçlarda hafif, bekleyenlerin yüreklerinde ağır: Görmek istedikleri tek sabahı bekleyenler yüreklerinde. Bekliyor ve sizi düşünüyorum. Son bir şey daha söylemek isterim size. Nasıl oluyor da bir zaman birbirimize o kadar benzerdik ve bugün düşmanız. Nasıl sizin yanınızda olabilirdim ve niçin aramızda her şey bitti artık.
Birlikte inanıyorduk ki, bu dünyanın yüce bir anlamı yok ve biz ezilmiş, umudunu yitirmiş insanlarız. Buna, bir bakıma yine de inanıyorum. Ama, ben bundan sizin söylediğiniz ve kaç yıldır tarihe sokmak istediğiniz şeylerden daha başka sonuçlar çıkardım. Bu o kadar ağır ve önemli bir şey ki, bizim için umut, sizin için kara haber yüklü olan bu gece üstünde durmalıyım. Siz bu dünyanın anlamı olduğuna hiçbir zaman inanmadınız ve bundan şu düşünceye vardınız ki, her şey bir yola çıkar ve iyi ile kötüye insan dilediği anlamı verir. Madem ne insanca ne de Tanrıca hiçbir çeşit ahlâk yoktur dediniz, öyleyse bu dünyada değer olarak yalnız hayvanları güden güçler vardır, yani zorbalık ve kurnazlık. Öyleyse insan hiçtir, ruhu öldürülebilir, dediniz. Sizce tarihlerin en çılgınında insan tekinin yapacağı tek iş üstünlük peşinde koşmaktı, ülkeler fethetmekten başka ahlâk olamazdı. Gerçekte, ben de sizin gibi düşündüğümü sanıyor, size nasıl karşı koyacağımı bilemiyordum. Yalnız içimde dayanılmaz bir doğruluk duygusu vardı ve bu duygu en beklenmedik tutkular kadar aklı aşıyordu. Nerde ayrılıyorduk? Siz umutsuzluğu rahatça kabul ediyordunuz, bense etmiyordum. Siz insan yazgısındaki haksızlığı kabul edip hoş görüyordunuz, bense dünyanın haksızlığıyla savaşmak için hakkı öne sürmek, mutsuz1uğa karşı koymak için mutluluk yaratmak gerektiğine inanıyordum. Siz umutsuzluğunuzu bir taşkınlığa vardırdınız, ondan kurtulmak için onu bir ilke yaptınız. İnsanın yaptıklarını yıkmayı, onunla savaşıp büsbütün rezil etmeyi istediniz. Bense umutsuzluğu ve bu dertli dünyayı kabul etmeyerek insanların birleşmesini ve kötü yazgılarına karşı savaşmalarını istiyordum.
Görüyorsunuz ya, aynı ilkeden iki ayrı ahlâk çıkardık. Siz yolda aklın ışığını bıraktınız ve bir adamın sizin ve milyonlarca Almanın yerine düşünmesini daha rahat - sizin deyiminizle hepsi birsaydınız. Yazgıya karşı savaşmaktan bezdiğiniz için, bu Yıpratıcı serüvende dinlendiniz, canları kesip biçmek, toprağı altüst etmek tek işiniz oldu. Kısacası, haksızlığı seçtiniz ve böylece Tanrılardan yana oldunuz. Mantığınız yalnız sözde kaldı. Bense, topraktan ayrılmamak için, doğruluğu seçtim. Yine de bu dünyanın yüce bir anlamı olmadığına inanıyorum ama, onda bir şey olduğunu biliyorum. O da insandır. Çünkü, bir anlam arayan tek varlık odur. Bu dünyada hiç değilse insanın gerçeği var ve bizim ödevimiz, onun yazgısına karşı koymasına yardım etmektir. Dünyanın insandan başka anlamı yoktur. Yaşam anlayışımızı kurtarmak istiyorsak, onu kurtarmak gerekir. Bana yukarıdan bakıp gülümseyecek ve insanı kurtarmak da ne oluyor, diyeceksiniz. Ben de size bütün varlığımla şunu haykırıyorum: İnsanı kurtarmak, onu kesip biçmernek, yalnız onun düşünebileceği doğruluğu bulmasına olanak vermektir.
İşte biz bunun için savaşıyoruz. İşte bunun için, ilk zamanlar, istemediğimiz bir yola sizinle girmek zorunda kaldık ve bu yolun sonunda bozguna uğradık. Sizin gücünüzü yapan umutsuzluğunuzdu. Umutsuzluk, tek başına, katıksız, kendinden emin oldu mu, bir şey dinlemeden sonuna kadar gitti mi, amansız bir güç kazanır. Biz duraksarken ve mutlu anlarımızdan ayrılamazken, sizin umutsuzluk gücünüz bizi ezdi. Bizce mutluluk, insanın kazanacağı en büyük utkuydu, insanın kendi yazgısına karşı kazandığı bir utku. Bozgunun içinde bile, onu aramaktan kendimizi alamıyorduk. Ama, siz gereğini yaptınız ve biz tarihe girdik. Beş yıldır, akşamın serinliğinde kuş seslerini tadamaz olduk. Umudumuzu yitirmek zorunda kaldık. Dünyadan kopmuştuk, çünkü, dünyanın her anına sürülerle ölüm görüntüleri doldu. Beş yıldır, yeryüzünde ecel teri dökmeyen sabah, zindansız akşam, kana bulanmamış öğle geçirmedik. Evet, ardınızdan geldik, ister istemez. Bizim işimiz daha giiçtü biz de sizin gibi savaşa girerken, mutluluğu unutmuyorduk. Çığlıklar ve vuruşmalar arasında, yüreğimizin dibinde mutlu bir denizin, unutulmaz bir tepenin anısını, sevgili bir yüzün gülümsemesini saklıyorduk. Hem de bu, bizim en iyi silahımız idi. Hiçbir zaman indirmeyeceğimiz bir silâh. Çünkü, onu yitirdiğimiz gün, sizin kadar ölmüş olacaktık. Şimdi, biliyoruz ki, mutluluğun silâhlarını yapmak çok zaman ve çok fazla kan istiyor.
Sizin felsefenize girmek, az çok size benzemek zorunda kaldık. Siz yönsüz kahramanlığı seçtiniz. Çünkü, anlamını yitirmiş bir dünyada kalan tek değer buydu. Bu kahramanlığı kendiniz için seçerken, herkes için ve bizim için de seçmiş oldunuz. Ölmemek için size öykünmek zorundaydık. Ama o zaman ayrımına vardık ki, bizim size üstünlüğümüz, bir yönümüz olmasındandı. Madem bu iş bitiyor, artık size öğrendiğimiz şeyi söyleyebiliriz. Kahramanlık büyük bir şey değil, güç olan mutluluktur.
Bugün artık her şeyi açıkça görüyorsunuzdur.
Düşmanız birbirimize. Siz haksızın adamısınız. Benim yüreğiminse dünyada bundan çok iğrendiği şey yoktur. Ama, önceleri yalnızca bir tutku olan şeyin nedenlerini görüyorum şimdi. Sizinle savaşıyorum. Çünkü sizin mantığınız yüreğiniz kadar kana boyalıdır. Dört yıldır bize bol bol gösterdiğiniz korkunç sahnelerde, içgüdünüz kadar aklınızın da payı vardı. Bunun için, yargım toptan olacak: Siz benim gözümde ölmüşsünüz. Ama o korkunç davranışınızın hesabını soracağım zaman unutmayacağım ki, siz ve biz aynı yalnızlıktan yola çıktık. Siz ve biz bütün Avrupa ile birlikte, aynı kafa tragedyasının içindeyiz. Biz inancımıza bağlı kalmak için, sizin başkalarında saygı göstermediğiniz şeye, biz sizde saygı göstermek zorundayız. Uzun zaman bu size üstünlük sağladı, çünkü, siz bizden çok daha kolay öldürüyordunuz. Dünya durdukça, size benzeyenlerin kazancı da bu olacak. Ama, dünya durdukça, size benzemeyen biz, size karşı tanıklık edeceğiz: İnsanın en büyük kusurlarını aşarak insanlığımı ve günahsız yanını bulabilmesi için. İşte bunun için savaşın sonunda, bu cehenneme dönen kentin içinde bizimkilerin çektiği bunca işkencelerin üstünde, tanınmaz olmuş ölülerimize, yetim dolu köylerimize karşın, size diyebilirim ki, sizi acımadan yıkacağımız bugünlerde, kin beslemiyoruz size karşı. Hatta yarın, bunca ölenler gibi bizim de ölmemiz gerekse, yine kin duymayacağız. Korkmayacağımıza söz veremeyiz, aklımızı yitirmemeye çalışacağız. Ama, nefret duymayacağımıza söz verebiliriz. Bugün benim dünyada nefret edeceğim tek şey ile hesaplaşmak zorundayız: Sizin gücünüzü yıkmak istiyoruz, ruhunuzu değil.
Görüyorsunuz ya, sizi bizden güçlü yapan şey, yine de sizde kalıyor. Ama bizim size üstünlüğümüzü yapan da budur. Bu gece onun için rahat içim. Bizim gücümüz şu : Dünyanın derinliği üstüne sizin gibi düşünüyoruz, içinde bulunduğumuz dramı kabul ediyoruz, ama bununla birlikte, insan kavramını bu düşünce uçurumundan kurtarıyor ve onda yeni doğuşların yorulmak bilmez cesaretini buluyoruz. Dünyayı suçlandırmakta hiç de gevşemiş değiliz. Yeni bilgimizi o kadar pahalıya ödedik ki, çağımızı umut kırıcı görmekte devam ediyoruz. Gün doğarken öldürülen yüzbinlerce insan, zindanların korkunç duvarları, toprağı duman duman bir Avrupa, milyonlarca ceset, hepsi aynı Avrupa'nın çocukları, bütün bunlarla ne kazandık? Birkaç yeni düşünce ki, onların da, kimilerimizin daha iyi ölmesine yardım etmekten başka bir yararı olmayacak belki. Evet, bu, umut kırıcı bir şeydir. Ama biz, bunca haksızlığa layık olmadığımızı kanıtlamak istiyoruz. Kendimize verdiğimiz ödev bu. Yarın başlayacağımız iş bu. Yazın nefesleri dolaşan bu Avrupa gecesinde, silâhlı silâhsız milyonlarca insan savaşa hazırlanıyor. Sonunda, yenileceğiniz yerde gün doğdu doğacak. Biliyorum, sizin korkunç utkunuza kayıtsız kalan Tanrı, hak ettiğiniz bozgununuza da kayıtsız kalacak. Bugün bile Tanrıdan bir şey beklemiyorum. Ama, onun yarattığı ve sizin yapayalnız bırakmak istediğiniz varlığı kurtarmaya biz yardım ettik hiç değilse. Siz insana bağlı kalmayı küçük gördüğünüz için şimdi binlerce ama her biri yapayalnız ölecek olan sizlersiniz. Şimdi size allahaısmarladık diyebilirim.
Çevirenler : Sabahattin Eyuboğlu / Vedat Günyol
DENEMELER VE BİR ALMAN DOSTA MEKTUPLAR
Say Yayınları /1991 / 7. basım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder