ALBERTO ROJAS JIMENEZ
Yaşadığımı İtiraf Ediyorum / Pablo Neruda
Çev: Ahmet Arpad /Alan Yayıncılık / 1983
Siyasette ve edebiyatta savaşçı bir tutumu benimseyen Claridad dergisini Alberto Rojas Gimenez yönetiyordu. Bu kimse sonra benim hayat yoldaşlarımdan biri olmuştu. Uzun saçları vardı. Deri ceketini sırtından pek çıkardığını görmemiştim. İçinde bulunduğu kötü koşullara rağmen her zaman yakışıklı ve bakımlı dans eden altın kuş gibiydi. Onu tanımayanlar kolay ve rahat bir yaşamı var sanırdı. Kitaplar ve kadınlar, şişeler ve sandallar, yolculuklar ve takım adalar, her şeyden haberi vardı ve el - kol hareketleri ile dolu konuşmalarında her şeyden söz edebiliyordu. Edebiyat dünyasındaki yerini ise, keyfi kaçıp kaybolmuşlar arasında, görürdü. Yoksulluğuna rağmen taktığı kravat, bir lüks örneği idi. Sık sık ev ve şehir değiştirir, bohem görünüşü ile her gittiği yerde dostlar kazanıyordu. Rancagua'da, Curico' da, Valdivia'da, Concepcion ya da Valparaiso'da hep böyle olmuştu. Bu şehirlerden gelişi gibi gidişi de aynı oluyordu… mısralar, resimler, kravatlar, sevgiler ve dostluklar bırakıyordu. Mala pek önem vermediği için armağan vermeyi severdi. Şapkasını, gömleğini, elbisesini, hatta ayakkabılarını armağan ettiğini görmüştüm. Verecek bir şeyi olmayınca da, acele ile bir kağıt parçasına aklına o anda gelen bir kaç mısrayı karalar ve ayrılık anısı olarak sana uzatırdı. Bu anının değeri, pahalı bir mücevherden daha büyüktü.
Şiirlerini en son modaya göre yazardı. Apollinaire'in ve İspanyol ultraisten grubunun öğretilerini örnek alırdı. Agu adını verdiği bir şiir okulu kurmuştu. Gimenez'e göre" Agu", doğan insanın ağzından çıkan ilk sestir.
Bize giyim üzerine bilgiler veren, nasıl sigara içildiğini gösteren ya da güzel yazıyı gösteren o olmuştu. Benimle alay ederek, o kasvetli şivemden kurtulmama yardımcı olmuştu. Kuşku dolu heveslerini ve içkiye olan tutkusunu bana geçirmeği hiç denememiştir. Onun her şeyi aydınlatan ve sanki yaprakların altına gizlenmiş bir kelebeği uçurarak, her yana güzellik saçan görünüşünü daima duygu ile anarım.
Kâğıttan kuş yapmasını Don Miguel de Unamuno'dan öğrenmişti. Uzun boylu ve geniş kanatlı kuşa "hayat güdüsü" adını vermişti. Fransız şairlerini keşfetmişti. Mahzen köşelerinde duran tozlu şişeleri ortaya çıkarırdı. Aşk mektupları yazardı. Buruşmuş kağıtlara yazılmış bir çok şiirini, hiç bir zaman basılmadan, cebinde taşımış durmuştur.
Dağınık ve israf örneği yaşamı ile tanımadığı kişilerin bile ilgisini, çekiyordu. Günün birinde oturmakta olduğu kahvede bir yabancı yanına sokularak, "Senyor, konuşmalarınızı masamdan duydum, içimde size karşı sempati uyandı. Sizden bir şey rica edebilir miyim?" diye sorar. "Nedir bu rica?" karşılığını verir Rojas Gimenez homurdanarak. "İzin verirseniz üzerinizden atlamak istiyorum," der, tanımadığı kişi. "Fakat nasıl?" diye sorar şair. "Ben masada otururken üzerimden atlayacak kadar gücünüz var mı ki?" “Hayır senyor," diye devam eder yabancı, "mezara girdiğiniz zaman mezarınızın üzerinden atlamak istiyorum. Hayatta rastladığım ilginç insanlar öldükten sonra, mezarlarının üzerinden atlayarak onlara olan saygımı belli ederim. Ben yalnız yaşayan bir insanım ve tek merakım da budur.” Sonra cebinden bir defter çıkararak, gösterir: “İşte bakın, üzerlerinden atladığım kişilerin listesi var bu defterde.” Dostum Rojas Gimenez büyük bir sevinçle bu ilginç ricayı kabul eder.
Bir kaç yıl sonra, Şili en yağmurlu ve soğuk kışlardan birini yaşarken, Rojas Gimenez hayata gözlerini yumar. Çok defa yaptığı gibi ceketini Santiago'nun merkezindeki barlardan birinde unuttuğu için, gömlekle o kötü havada Quinta Normal semtinde oturan kızkardeşi Rosita'nın evine gider. Bu müthiş insan iki gün sonra kötü bir zatüreye yakalanır. Yağmurlu bir havada. Kağıt kuşları ile göğe yükselir. Öldüğü gece yanında bulunan dostları tuhaf bir ziyaretçi ile karşılaşırlar. Quinta Normal'in damları ve çınar ağaçları üzerine sağanak halinde yağmur boşanır, birbiri arkasına çakan şimşeklerle her taraf aydınlanırken, birden odanın kapısı açılır ve kara elbisesi yağmurdan sırılsıklam bir yabancı içeri girer. Hiç kimse tanımaz bu adamı. Ölünün yanında beklemekte olan dostların önünde bir iki adım geri giden yabancı, koşarak tabutun üzerinden atlar. Sonra geldiği gibi hiç konuşmadan odadan çıkıp gider. Arkasında şaşkına dönmüş insanlar bırakmıştır. Alberto Rojas Gimenez’in ilginç yaşamı, yağmurlu bir günde ve kimsenin cevabını bilmediği tuhaf bir dinî törenle sona ermiştir.
İspanya'ya geldikten kısa bir zaman sonra onun ölümünden haberim oldu. İçimde böylesine bir sıkıntıyı o güne kadar çok az duymuştum. Barselona'daydım. Hemen oturdum, "Alberto Rojas uçarak geliyor" adlı şiirimi kaleme aldım. Bu şiir sonra Revista ve Occidente tarafından basılmıştır. Ancak bundan başka bir şey daha yapmalıydım. Benden çok uzakta, Şili'de, mezarının sular altında kaldığı o müthiş yağmurlu günlerde, hayata veda etmişti. Onun yanında bulunamamıştım. Bu son yolculuğunda arkasından gidememiştim. Dostum ressam İsaias Cabezon'u aradım ve birlikte o çok güzel Santa Meria del Mar kilisesine gittik. İnsan boyuna yakın büyüklükte iki mum satın alarak, Tanrı evinin loşluğuna girdik. Santa Maria del Mar, denizcilerin kilisesiydi. Bundan çok yüzyıl önce balıkçılar ve tayfalar tarafından inşa edilmişti. Kilisenin içi binlerce armağan ile doluydu. Sonsuzluğa yelken açmış gemi freskleri bu güzel kilisenin duvar ve kubbelerini süslüyordu. Bence ölü bir şair için en uygun kilise buydu. Eminim burasını görseydi o da çok beğenecekti. Getirdiğimiz o koskoca mumları kilisenin ortasındaki büyük kubbenin altında yaktık ve boş sıralara oturduk. Ressam dostum ve benim elimde birer şişe buruk şarap vardı. Bu sessiz törenin bizi bilinmeyen bir biçimde ölü arkadaşımıza yaklaştıracağına inanıyorduk.
Çılgın dostumuz sanki o anda yukardan bir yerden bizi görüyordu.
Ürkmüş tüyler arasından, geceler,
Manolyalar, telgraflar arasından,
Güney ve Batı rüzgârları arasından
………uçar gelirsin
Mezarlıklar ve küller altından,
Sümüklüböceğin sırtındaki buzun altından,
En kuytu yeraltı sularından,
………uçar gelirsin
Daha da derinden, deniz dibi kızlarının arasından,
Kör bitkilerden, balıkbaşı birikintilerinden
De derinden, daha da derinden, sonra yine bulutların ardından,
………uçar gelirsin
Kanın ya da kemiğin ötesinden,
Ekmeğin ve şarabın ötesinden,
Alev alev,
………uçar gelirsin
Sirkenin keskinliğinden ve ölümün uzağından,
Çürümenin ve menekşelerin arasından,
O ilahi sesinle ve ayakların ıslak
………uçar gelirsin
Eczanelerin ve komitelerin üzerinden,
Avukatlar, denizciler, tekerlekler
Ve yeni çekilmiş dişlerin kızartısı üzerinden,
……… uçar gelirsin
Saygın hanımların kayıp taraklarla
Örgülerini çözdüğü, damları
Sular altında kentlerin üzerinden,
………uçar gelirsin
Mahzenlerde olgunlaşan şarapların yakınından,
Ellerin ılık, bulanık, sessiz,
Yavaş, ahşap, kırmızı ellerin,
………uçar gelirsin
Yok olan havacılar arasından,
Kanal kıyılarından ve kuytulardan,
Artık gömülü zambakların yanından,
……… uçar gelirsin
Acı renkli şişelerin arasından,
Anason ve kazalar yöresinden,
Kederli ve ellerini kaldırarak,
………uçar gelirsin
Dişçilerin ve kiliselerin,
Sinemaların, tünellerin ve kulakların üzerinden,
Yeni takım elbisen ve erimiş gözlerinle,
………uçar gelirsin
O duvarsız mezarlığın üzerinden,
Denizcilerin bile irkildiği,
Ölümünün yağmurları yağarken
………uçar gelirsin
Parmak uçlarımın yağmuru yağarken,
Kemiklerinin yağmuru yağarken,
Gülüşün ve iliklerin yağarken,
………uçar gelirsin
Dönüştüğün çakmaktaşın üzerinden,
Zamanın altından, çabucak akarak, kışın altından,
Yüreğin damla damla yağarken,
………uçar gelirsin
Ah, benim deniz gelinciğim, kandaşım,
Anlarla bezenmiş gitarcım,
Saçına düşen kara gölgelerin ... Her biri yalan
……... uçar gelirsin
Seni izleyen bütün kuytular yalan,
Bütün o ölü kırlangıçlar yalan
O karanlık keder halkası:
………uçar gelirsin
Valparaiso'dan kara bir rüzgar eser,
Kanatlarının katranı ve köpüğüyle
Senin geçtiğin göğü arşınlar,
………uçar gelirsin
Puslar var ve ölü suyun soğuğu,
Ve ıslıklar ve aylar ve sabah
Rüzgârının kokusu ve balık artıkları,
………uçar gelirsin
Rom da var aramızda, sen, ben ve yasını tutan ruhum
Ve hiç kimse, hiçbir şey, yalnızca bir merdiven,
Basamakları kırık ve tek bir şemsiye:
………uçar gelirsin
Ve deniz her zaman orada. Geceye inerim, seni duyarım,
Uçar gelirsin, suyun ardından, yalnız,
İçimde yaşayan denizin altından, karanlık:
………uçar gelirsin
Kanat seslerini dinlerim ve senin yükselişini,
Bütün yok olmuşların akıntısı üzerime gelirken,
Ve kör kuğuların şaşkın uçuşları:
………uçar gelirsin
Uçar gelirsin, yalnız, yalnızlığınla yalnız,
Ölülerle yalnız, sonsuzlukta yalnız,
Gölgesiz, adsız uçar gelirsin,
Şekerlemesiz, ağızsız, gül demetsiz,
………uçar gelirsin
PABLO NERUDA / Şiirler / Cem Yayınevi
(Çevirenler: Hilmi Yavuz - Nuran Yavuz)
22 Şubat 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder