RSS

21 Şubat 2010 Pazar

SENNUR SEZER / ÇEŞİTLEMELER

- Batan gemilerden öncelikle kurtarılmasına çalışılanlar hiç değişmez: Kadınlar ve çocuklar.
Batan ülkelerde de en çok ezilenler, hor görülenler aynıdır: Kadınlar ve çocuklar.
Belki de bu yüzden devrimler çocuklar için yapılır.
Çocukluğunu bilmeden büyüyen çocuklar için ... –



ÖLÜMÜN ÇIRAKLARI

Ki-Yung işsizdi Amerikalılar geleli. Heykel yapardı eskiden. Küçük tahta heykeller, mezarlara konan. Öd ağacı satardı. Kimse bilmezdi yaşını. Ölüm yontardı boyuna. Kim ağır hastalansa, kapıda Ki-Yung'un heykellerini bulurlardı yakınları. Bir kız kötü olsa, babasından önce gelirdi ölüm heykeli. Bir bebek ateşlense, beşiğinin başında biterdi heykel. Zor oluyordu bunca heykeli yontmak, yetiştirmek. Yardımcısız bir ihtiyardı eni boyu. Belli olmasa da yaşı, ayakları boyuna hatırlatıyordu.




Bir sabah Amerikalılar geldi. Işıklı bombalarıyla. Biraz dinlendi Ki-Yung. Onca kişiye nasılsa heykel gerekmezdi. Bir gün onu gördüler askerler. Onu ve heykellerini. Çok sevdiler. Almak istediler. Neydi değeri. Ucuzdu. Bin kat ucuzdu ceplerindeki ufaklıklardan. Yalnız küçük bir isteği vardı heykelcinin. Bazı kapıları çalarlar mıydı? Sırası gelen bazı kapıları. Ara sıra. Uzun boylu askerler güldüler: işleri buydu.

Ve askerler önce kapıları çalmaya başladılar. Sonra kimsesiz çocukları Ki-Yung'a bıraktılar. Yardım etsinler diye ihtiyara.



Çocuklar çok sevdiler bu ölüm yontucuyu. Güler yüzlüydü. Onlara çekik gözlü seyrek sakallı heykeller yapmasını öğretiyordu. Yanlış yaptıklarında kızmıyordu. Nasıl kızmıyorsa askerlere. Askerler de yanlış kapılar çalıyorlardı ara sıra. Ne çıkar. Üç eksik, beş fazla. Acemi çıraklardı onlar. Bazen bir çocuk da çekik gözlü heykeller yerine sarışın, uzun boylu heykeller yontuyordu. Arada Amerikalıların da ölmesi bundandır.


Çocuklar çok seviyorlardı Ki-Yung'u. Onu herkes seviyordu artık. Anneler durmadan ona çırak olmaya zorluyorlardı çocuklarını. Onlar da askerlerin kollarına yaslanan ablalarına, saçlarını kesip satan annelerine aldırmaz, Ölüm Yontucusunun yanından ayrılmaz oldular.

Ölüm, artık yorgun ayaklarıyla öleceklerin kapısına haberci işaretini bırakmak zahmetine bile katlanmıyordu. Amerikalı askerlerin postal sesini duyan anlıyordu sırasının geldiğini. İhtiyar ölüm, turistik eşya yontuyordu çocuklarla.

Çekik gözlü kızlara boyalar, kokular satıyordu. Askerlere güzel görünmeleri için.

Hiç yorum yok: