RSS

28 Mart 2010 Pazar

FATVA TUKAN / AĞLAMAYACAĞIM

Filistin direnişinin ozanlarına

Yafa'nın kapıları önünde durdum,
karşısında yıkılmış evlerin,
kırıp geçirmenin kargaşasında,
dikenlikler arasında, ey dostlarım,
haydi oturup ağlayalım, dedim gözlere,
yerini yurdunu bırakıp gidenlerin
yıkıntıları üstünde
oturup ağlayalım.
Ocak çağırır ocağı kuranı,
ocak başsağlığı diler ocağı kuran adına.
Yürekse, paramparça, inler ve der:

Ne yaptı günler sana?
içinde yaşayanlar bir vakitler
şimdi nerdeler?
Şimdi nerdeler?
Bir habercik alabildin mi onlardan,
gidenlerden bir habercik?
Onlar burda yaşamıştılar,
burda yaşamış, burda düş görmüştüler,
burda gelecek günleri hazırlamıştılar.
O düşler şimdi nerdeler?
Gelecek günler şimdi nerdeler?
Onlar nerdeler?
Onlar nerdeler?

Çıkmadı tek sözcük yıkıntılardan.
Yalnız yokluk konuştu, boşluk konuştu yalnız,
sessizlik konuştu, terk ediliş konuştu yalnız.
Ve yalnız yarasalar ve cinler dinlediler evlerde,
ne yüzleri yüz, ne elleri el, ne dilleri dil.
Bizden başka kimler konuşmadı ki,
neler konuşmadı ocağımızdan başka?
Yürekler acıların denizinde boğuldu gitti.

İnsanlarım benim, insanlarım!
Kaşlarımın üstünden sildim temizledim
kurşuni sislerini çığlıkların,
gittim sizleri karşılamaya.
Parıl parıl yanıyordu gözlerimde
bir sevda ateşi, bir umut,
siz erkeklerimize dayanan umudun ateşi,
toprağımıza dayanan sevdanın.
Ey utanç!
Neden karşılamadım sizi,
erkeklerim, toprağım,

işte kirpiklerim kan içinde,
gözlerim dolu dolu,
yüreğim lime lime!

Burdayım, canlarım, insanlarım, sizlerleyim,
koparmak için içinizden bir parça ateş, bir parça alev,
sizi kapmak için, ey gecenin kandilleri,
dökmek için sizden lâmbama bir damla yağ!
Burdayım, canlarım, insanlarım, sizlerleyim,
uzatıp ellerimi sıkmak için gür ellerinizi,
büküp boynumu bükük boyunlarınızın karşısında,
alnımı yanyana dikmek için
güneşe dikilen alınlarınızla!
Burdayım, sizlerleyim,
dağlarımızın kayaları kadar katı,
burdasınız, benimlesiniz;
toprağımızın çiçekleri kadar tatlı.
Yaralar nasıl ezebilir beni?
Umutsuzluk nasıl ezebilir beni?
Nasıl ağlayabilirim karşınızda?
Ant içerim, canlarım,
bugünden sonra
ağlamamaya!

Sevgili insanlarım benim, canlarım,
köyümün yel gibi koşan atı
artık diz çökmeyecek
dünkü gibi.
Kahramanlar bekler ırmağın ardında.
Göz kulak kesilin, durun orda,
kişner Arap atımız, kara atımız,
şahlanacak zamanı
bekler güvenle.

Boşanır karanlık yıkımların zincirlerinden
ve koşar bulmaya güneşin altındaki yerini.
Koş, arslanım, koş güneşe doğru,
koş, ulusumurı kara atı, koş!
İşaret sensin, bayrak sen,
biz, ardından koşan kalabalığız olsak olsak
Artık denizin dalgaları durdurulamaz,
artık düşemez alınlarımıza yorgunluk,
düşemez artık ta özgürlüğe dek.
Karanlıkları, cinleri kovuncaya dek
rahata kavuşmak yok,
sözümüz söz.

Canlarım, insanlarım, gecenin kandilleri,
kardeşleri yaralarımın,
buğdayımın tohumları!
Biz yaşayalım diye
ölenlerin mayası!

Gidiyorum yollarınızdan,
aşıyorum yollarınızı.
Karşınızdayım, burdayım işte.
Dünün göz yaşlarını topluyor ve yıkıyorum.
Ve dikiliyorum toprağımızda, yurdumuzda,
tıpkı sizin gibi işte.
Gözlerimi ekiyorum, gözlerimi,
tıpkı sizin gibi,
güneş dolu yollarımızda.



(Çev. A. Kadir - Süleyman Salom)

Hiç yorum yok: