Vücudumdan sonbahar geçiyordu
bir portakal cenazesi gibi,
parçalanmış bir bakır ay gibi,
uçan taşlar gibi,
uçan kumlar gibi.
Ve insanların yürekleri üstüne,
ve benim inleyen yüreğimin üstüne
çocuklar düşüyordu
yağmur gibi.
Korkunç baskılar yaralar açıyordu gözlerimde,
söylenemez. anlatılamaz baskılar.
Ve ta oralarda. parçalanmış kollar bana
dökülen kanların arasından sesleniyordular:
Gel!.. Gel!.. Gel!..
Ey Küfr Kasım,
Cain artık benim kardeşim değil.
Kaldır boynunu
kana bulanmış güneşe dek
ölülerini gömme,
bırak, ışık direkleri gibi meydanda dursunlar,
bırak, benim dökülmüş kanım,
zalimleri bir bir damgalayan ışıklı ilanlar gibi
parlasın akşamları.
Rüzgârın bağrında
yemyeşil dağlar gibi.
Kan ve acı emzirenler sevinsinler!
Köyleri basanlar yaşasın!
Yaşasın çocuk katilleri!
Ey Küfr Kasım,
mezar taşları, güçlü eller sanki,
köklerimi aşağılara doğru çeker,
derinlere doğru,
yetimlerin yetişeduran köklerini.
Ellerin yakut, kolların yakut.
Soylu türkülerini düşündürürsün bize,
acılara; zincirlere boyun eğmeyen
ışık gibi,
sözcük gibi.
Bir yumruktur
Küfr Kasım'ın mezar taşları,
yürekler dağlayan
sıkılmış bir yumruk.
(Çev. A. Kadir - Süleyman Salom)
27 Mart 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder