RSS

27 Mart 2010 Cumartesi

MAHMUT DERVİŞ / PİŞMANLIĞIN ŞARKICISI

İpler sarkar zeytin ağacının dallarından,
bir sürü ip.
Asacaklar bu ozanı.
Yağmurun tutsağı olmuş bu ozan,
rüzgârın tutsağı,
pişman olmuş uyumaktan,
geçirir vaktini uyanık kalmakla.

Madem istiyorsun, gül bardağına kıvılcım derim.
şafak derim gözlerinin zeytin ormanına,
ağlarım da, bir zamanlar nasıl ağladıysam,
bir rüzgâr dolaşınca, yumuşak ve serin,
üzerinde bu sarkan iplerin
- türkülerdir onlar, kanayan-,
yıldız ve ağaç oladursun akan kan damla damla.

Zalimdir asıl ölen, ey saz,
asıl ölen zalim,
zaferi sağlarken ozan.

Kapılarını aç, ey köy,
kapılarını aç rüzgâlara.
Bırak alev alsın bu yüzlerce yara.

Bir köydür Küfr Kasım, düşünde başak gören,
menekşe gören bir köy,
güvercin düğünü gören.

Biçin de bitsin bu işler.
Biçin bari tümünü.

. . . . Ve biçtiler.

Ey, tarlaların bağrında yatan başak!
İşte haykırır ozanın, şarkıcın:
Bir bilsem gizini ağacın!
Tüm ölü sözcükleri bir gömsem!
Bir bürünsem sessiz mezarın gücüne!
Kendi öykümü bir yazabilsem
- ey bu ipleri çeken, utanan el-
güvercin ışığıyla, güvercin kanadıyla
yazabilsem bir!

Ey Küfr Kasım!
Ölümlerden geliyorum şarkı söyleyerekten,
geliyorum yaşamak için.
Bırak, ışıldayan bir yara
bağışlasın bana sesini,
bırak da kinler büyüsün,
kafeslerin içimde ektiği,
bırak, uzlaşmazlık çıksın ortaya,
yıkımların doğurduğu.
Yaramın üstünde yürümeyi öğretti
bana cellâtın bıçağı.
Yürümeyi, hem de yorulmadan yürümeyi.

Direnmeyi öğretti.
Direnmeyi.



(Çev: A. Kadir - Süleyman Salom)

Hiç yorum yok: