RSS

29 Mart 2010 Pazartesi

OSCAR WILDE

“Sanatta gerçek, temel olan düşünceyle gelip geçici varlık arasında bir uyum değildir. Biçimle gölge arasındaki ya da şeklin kendisiyle billurun yansıttığı şekiller arasındaki benzeyiş de değildir. Ne bir dağın yankısı, ne de ovadaki “ay”ı “ay”a ve Narcisse'i Narcisse gösteren gümüş su kaynağıdır. Sanatta gerçek bir şeyin kendisiyle uyumu, biçimin özü yansıtması, ruhun gövdeye gövdenin ruha denk oluşudur. Bu yüzden acıyla ölçülebilecek gerçek yoktur.”

“Her sanat yaratısı, bilinmez bir merkezden verilen bir haberin gerçekleşmesidir. Çünkü bir sanat eseri bir düşüncenin bir şekle bürünmesi demektir.”

“Yeni sanatın gerçek amacı genişlik değil yoğunluktur. Artık sanatta tiplerle değil, benzersizliklerle uğraşıyoruz.”

“Sanat taklidin bittiği yerde başlar”

“Yobazlık yalnızca sanatı anlama yeteneksizliği değildir. Yobaz, toplumun mekanik ağır, kör ve sakar güçlerini tutan, onlara yardım den, bir insanda ya da devingenlikte karşılaştığı, dinamik gücü tanımayan adamdır.”

“Suyun yıkayabileceğini, ateşin temizleyebileceğini, ve yeryüzünün anamız olduğunu unuttuk. Sonuçta sanatımız ay gibi, öz aydınlığından yoksun ve gölgelerle sarmaş dolaş oldu. Oysa Yunan sanatında güneşin parlaklığı vardır ve bu sanat eşyayı olduğu gibi gösterir. İlkel güçlerde temizleme özelliği bulunduğuna inanıyorum. Onlara dönmek, onların içinde yaşamak istiyorum.”

“İnsanların ve eşyanın, herkesin diline düşmüş formüllerinden bıktım. Sanatta, yaşamda ve doğada mistik olanı arıyorum. Bunu bir yerde mutlaka bulmam gerekiyor.”

“Çağımın sanat ve kültürüyle simgesel bir ilişkim vardı; delikanlılığımda bunu anlamış, çevremdekileri de bunu anlamaya zorlamıştım. Pek az insan yaşamında benim bulunduğum terdekine benzer bir yerde olabilmiş, ve bunu kabul ettirebilmiştir. Çoğunlukla bu yer varsa, o kişinin çağı geçip gidince, uzun bir süre sonra eleştirmenler ve tarihçilerce belirtilir. Benim içinse bu böyle olmadı... Duydum ve bunu başkalarına da duyurdum.. Byron da bir simge kişiydi ama, çağının tutkularıyla ve tutkulardaki yorgunluklarla ilgiliydi. Benim çağımla ilgim, daha kökten ve daha sürekliydi, hedefi daha büyük bir ilgiydi. “

“Sanatı felsefeye, felsefeyi sanata dönüştürdüm. İnsanlara başka türlü düşünme yöntemleri öğrettim, eşyaya başka renkler verdim. Söylediğim her şeye şaşıp kalıyorlardı. Ben sanat türlerinin en nesneli olan dramı aldım, sone gibi, lirik şiir gibi kişisel bir edebiyat yaratısı yaparak onunu ufkunu genişlettim, içeriğini zenginleştirdim. Dram, roman gibi düzyazıyla; şiir, ciddi ya da fantastik bir konuşma... Elime her geçeni güzelleştirip yeni bir görkemin giysisiyle süslüyordum. Gerçeği olduğu kadar yanlışı da bir imparatorluk yıkılmazlığıyla veriyor ve doğru ile yanlışın basit bir mantıksal düşüncelerden başka şeyler olmadığını gösteriyordum. Sanatı en yüce bir gerçeklik ve yaşamı yapmacığın bir parçası gibi değerlendirerek yaşadığım yüzyılın fantezi tutkusunu değerlendiriyordum. Öyle ki çevremde efsaneler, destanlar oluşturuldu.”

“İmge fakültesi, dünyanın ışığıdır. Dünya onunla oluşturulmuştur. Buna karşı dünya onu anlamasını bilmez. Bunun nedeni imge fakültesinin dünyanın görünüşü anlamına gelmesi ve insanları birbirinden ayıran şeyin özünde sevgi bulunmasıdır."

“Yaşam için kazanılmış her şey, sanat için yitirilmiştir.”

“Ölümün ulaşamadığı tek şey sanattır.”

“İyi romancılara iyi evlatlardan da az rastlanır. Kimi romanları yazmak onları okumaktan da kolaydır.”

“Çağımız romancılarının karşılaştığı başlıca güçlük şu: Topluma karışmazlarsa eserleri okunmaz olur, toplum yaşayışına girerlerse yazmaya zamanları kalmaz.”

“Sanatçı bir şey tanıtlamak istemez. Doğru olan şeyler bile tanıtlanabilir. Doğru olan şeyler bile kanıtlanabilir. Sanatçıda ahlak eğilimleri yoktur. Böyle bir eğilim sanatçıda bağışlanmaz bir deyiş yapmacığıdır. Sanatta ahlaklılık, kusurlu bir aracın kusursuz kullanılmasıdır. Sanatçı tiksindirici şeylere eğilim göstermemiştir. O, neyi isterse onu dile getirebilir. Erdemle -kötülük,dille düşünce sanatçı için sanat araçlardır.”

“Sanatın amacı sanatçıyı gizlemek, sanatı ortaya çıkarabilmektir.”

“Eleştirmen, güzel şeylerden edindiği izlenimleri başka bir biçimde ya da başka araçlarla anlatabilen kişilerdir. Eleştirmenin en yücesi de en kabası gibi bir çeşit otobiyografi olmaktan kurtulamaz..."

Hiç yorum yok: