“TUTUKLUNUN GÜNLÜĞÜ” ÜZERİNE
ATTİLA İLHAN’LA KONUŞMALAR
Konuşan: Zühtü Bayar (Yeni Ortam, l Aralık 1973 )
Tutuklunun Günlüğü – Bilgi Yayınları - 4. Basım 1987
(Son yirmi, yirmibeş yıldan bu yana; sanatı, düşünceleri ve edebi eylemi üstüne en çok tartışılan sanatçılarımızdan biri de şair Attila İlhan'dır. Otuz yıldan beri toplumcu bir görüş açısını sanat düzeyinde geliştirme çabaları gösteren ve bu konuda tartışma götürmez bir başarı çizgisine varan Attila İlhan toplumculuğun özgürlükçü yorumuna bağlı bir sanatçıdır. Son yıllarda üst üste verdiği düzyazı yapıtlarından (Hangi Sol, Hangi Batı ve Bıçağın Ucu) ansızın şiire dönmüş, birer hafta arayla ilk şiir kitabı Duvar 'ın yeniden genişletilmiş üçüncü basımıyla, son kitabı olan Tutuklunun Günlüğü'nü yayımlamıştır. Sanat ve edebiyat ortamında, sanatçının adını yeniden ön plana çıkaran bu olay dolayısıyla , şair ve romancı Attila İlhan 'a bazı sorular yönelttik. Sanatçının ilginç karşılıklarını yeni ortam okurlarına sunuyoruz.)
" İki şiir kitabının birbirini izlemesi bir tesadüf mü, yoksa önceden kararlaştırılmış bir şey mi!
.... Birazı tesadüf; birazı kararlaştırılmış bir şey: Gerçekte Duvar'ın üçüncü basımı sonbahar başlangıcında Tutuklunun Günlüğü ise daha kışa doğru çıkacaktı… Fakat basımevinde işkolu düzeyinde beliren bir grev olayı yayınevinin programında değişiklikler yapmasını zorunlu kılmış, bu yüzden iki kitap birbirinin ardından çıktılar. Bu işin raslantı yanı! Hesaplı yanına gelince, o da şu: Son şiir kitabımı, ilk şiir kitabımın ardından yayımlamak istiyordum… böylelikle bir sanatçı olarak otuz yıl farklı bu şiirler arasındaki yöntem ortaklığını, heyecan birliğini, toplumsal sorumluluk duygusunu Türk okuruna yansıtmış olacaktım. Kitapların az bir aralıkla birbirini izlemesi, bu istediğimi tahmin ettiğimden daha etkili bir biçimde gerçekleştirdi sanırım.
- Duvar'ın ardına eklediğiniz "Meraklısı İçin Notlar" Türk şiir okuru için bütünüyle bir yenilik anlamını taşıyor, bundan amacınız nedir?
- Bazı şiirler, hele toplumcu ozanların yazdıkları, yazıldıkları ortam, yayımlandıkları koşu1lar bilinmezse, biraz köksüz, biraz soyut gibi görünürler. Genç okurların Duvar dönemi koşullarını hiç bilmediğini, yaşlılarınsa unutmuş olabileceğini göz önünde tutarak, "Meraklısı İçin Notlar"da o dönemi, o ortamı, o koşulları hatırlatmaya çalıştım. Bu biraz da özeleştiri gibi bir şey oldu. Hatta işin içine bazı anılar da karıştı, ama böyle oluşundan pişman değilim: Her zaman yaptığım gibi her şeyi açık açık söyledim, böylelikle edebiyat tarihçisinin işini de hayli kolaylaştırmış oldum. Zira, "Taşkın Geldi" gibi bir şiirin 4 Aralık olayı’nı simgesel olarak anlatmak için yazılmış olduğunu bir okuyuşta anlamak kolay değildir.
--- Son yıllarda toplumcu şiir alanında adlarından söz edilen bazı ozanların, bu arada Enver Gökçe ve Ahmed Arif'in Duvar'ın ikinci basımı için yazdığınız önsözde, daha 1959'da sizin tarafınızdan anıldığı, eserlerinin yayımlanmasının önerildiği görülüyor, bu konuda bilgi verir misiniz?
- "Mavi" hareketinden itibaren, toplumcu şiirin ve sanatın boğuntuya getirilmek istendiğini, şehirli küçük burjuvaziye bağlı "Garip" sonra da "İkinci Yeni" ozan ve yazarlarının bu sanatçıları silmek için ellerinden geleni yaptıklarını ben ileri sürmüş, savaşım vermişimdir. Bu arada adı si1inmek istenenleri inat ve ısrarla ortaya sürmem tuhaf bile karşılanıyordu. Hatırlarım delikanlı bir yazar, 60 yılında mı ne, benimle röportaj yapmaya gelmişti, sıra geleneksel "Beğendiğiniz ozanlar" sorusuna gelince, ben bu eski toplumcu ozanları bir bir sıraladım, çocukcağız hemen hiçbirisini tanımadığı için apıştı kaldı. Enver Gökçe'nin ve Ahmed Arif'in nihayet yayın alanına çıkmış olmaları; hak ettikleri ilgiyi görmüş olmaları beni son derece sevindirmiştir. Böylelikle Duvar'ın ikinci basımına yazdığım önsözdeki dilek gerçekleşmiş oluyor. Şimdi bu yetenekli ozanlara düşen görev, yeni şiirlerle eserlerini daha da güçlendirmeleridir.
- Tutuklunun Günlüğü'nde "Teleks" adını taşıyan şiir, kitabın öteki bölümlerini yapan şiirlerden gerek özü, gerek biçimiyle ayrılıyor. Anlaşıldığına göre, ajans haberlerine dayanarak bir şiir denemesi yapmak istemişsiniz, acaba sanımız doğru mu?
- Bir yere kadar doğru. Şiirin çatısı gerçekten ajans telgrafları biçimi temel alınarak çatılmıştır. Aslında iletişim olanaklarından yararlanarak basılı, radyo, TV yoluyla dünyanın dört bucağında geçen olayların toplumcu eleştirmesini yapmaya gayret ettim. Okur bu bölümü okurken bir yandan gazete okuru niteliklerini, bir yandan şiir okuru niteliklerini kullanmak zorunda kalacaktı… Öyle ki, haberleşmenin, büyük ,şirketler ve ekonomi tekelleri dünyasının, kişilerde somutlaşmış sapmaları ve yabancılaşmaları, bir gazete haberi niteliğiyle belirirken, bu aynı zamanda, uluslararası sömürü düzeninin yapısını ve işleyişini yansıtmaya yarayacaktır. Tabii, becerebildimse.
-Tutuklunun Günlüğü aslında Belâ Çiçeğiyle başlamış, Yasak Sevişmek’te devam etmiş olan, geleneksel Türk şiirinden yararlanma ve yeni bileşimler deneme çabanızın doruğuna vardığı kitap sayılabilir mi?
- Yargılaması bana düşmez, yalnız bu sorunla ilgimi herkes biliyor: kitapta otuz yıldır ülkemizde, kıyısından köşesinden herkesin yaşadığı toplumsal dramlar, başka bir deyişle çağdaş bir içerik, geleneksel şiirimizin sağladığı ses olanakları, biçim olanakları yenileştirilerek verilmiştir. Bence pekala da olmuştur. Buradaki gazel elbette Divan edebiyatının gazeli, buradaki kaside Divan edebiyatının kasidesi değildir. Zaten olması da gerekmez, zira tutuculuk başka koşullara ait çözüm şekillerinin yeni ve değişik koşullarda da geçerli sayılmasıdır. Çok şiikür böyle bir tutumdan uzağım.. Çağdaş koşullar kendi çözümlerini getireceklerdir elbet, ama bu çözümler yabancıdan aşırılarak olmayacak, yerliden geliştirilerek bulunacaktır… Tutuklunun Günlüğü, bir yerde, bu geliştirme çabalarlarına katılıyor.
- Şiir ortamımızdaki durum konusunda ne düşünüyorsunuz?
- İki şeye son derece canım sıkılıyor: Zamanında toplumculuğa handiyse tükürmüş ozanlarımızın şimdi bu işin çilesini çekmişlerin önüne geçmeye çalışmasına, bu yolda bazı yardakçılar da bulabilmesine! Bir de toplumcu sayılan ozanlar arasındaki çekişmeye, çekememezliklere. Ayıptır bunlar. Gençlere örnek olunması gerekir. Toplumcu sanatçılar arasında fikir ayrılıkları, tartışmalar, ne olursa olsun, bir usta çırak saygısı vardır ki, bunun gelenekselleşmesi şarttır. Ben kendi hesabıma toplumculuğun anlaşılışı ve konuluşu yönünden çoğu kendine özgü fikirler öne süren bir sanatçıyımdır. Hep de böyle olmuş, sırasında sert tartışmalara girmişimdir ama hiçbir zaman hiçbir toplumcu yazara ya da ozana saygısızlık ettiğim görülmemiştir, görülmez. Toplumcu sanatçı göreneği bunu gerektirir.
24 Nisan 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder