RSS

7 Mayıs 2010 Cuma

İLHAN BERK / AYRIKOTU

"İnsanın kişiliği ya yararlı bitkiler yetiştirir ya da ayrıkotları;yararlıyı zamanında sulamalı, ayrıkotunu söküp atmalı." (Bacon)


Bacon, ayrıkotunu bu denli kötülemese, küçüksemeseydi ayrıkotunu yazmayı düşünmeyebilirdim. Sessiz, kendi halinde yaşayan, sevdiğim bir yığın sıradan otlar gibi onu da kimseyle paylaşmaz, kendime saklardım. Hele yararsız demeseydi bu denli alınmaz, yüksünmezdim. Ayrıkotuna böylesine yüklenmek usuna nerden gelmiş acaba Bacon'ın? Her an bilgiçliğini öne süren, öğüt üstüne öğüt veren, böbürlenen Bacon'ın ayrıkotuyla alıp veremediği ne olabilir? Babası gibi o da bir gün Kraliçe Elizabeth 'in mühür bakanı olabileceğini düşünüp, bunun için de ayrıkotunu bir yana atıp, bir an önce Elizabeth'in gözüne girmeye bakmalı değil mi? Bahçe diye ancak saray bahçelerini, ev diye ancak sarayları, ağaç deyince de yalnız selviyi anlayan, onu seven birinin ayrıkotu gibi alçakgönüllü bir bitkiyi sevmesi hiç beklenir mi? Dünyanın en güzel çiçekleri diye de kendisi gibi kentsoylu çiçekleri: inciçiçeğini, zambağı, karanfili, şebboyu, gülü, şakayıkları, nergisleri, küpeleri över. Güzelim kırçiçeklerini: papatyayı, laleleri, zindançiçeklerini, aslanağzını ağzına almaz. Almasın, ama ayrık otunu işe yaramaz diye de kesip atmasın. Ayrıkotunun yararlığı saymakla biter mi? Ayrıkotunun köklerinden süpürge yapıldığını bilmiyor mu? (Bacon süpürgeyi ne yapsın demeyin, barsakları temizleyen, vücudumuzun bahar temizliğini yapan odur.)

Ya ayrıkotunun köklerinin mesane taşlarını düşürdüğünü niçin bilmez? Sonra sarılığa bire bir. Başka? Başka mı? Karaciğerin biricik dostudur. Dahası, idrar söktürür. Daha ne ister Bacon?

Gelelim Bacon'ın güzellik anlayışına: Çok sevdiği, saray bahçelerinin tek güzel ağacı diye gösterdiği selvi mi, yoksa görülen her yerde söküp atılmasını istediği ayrıkotu mu güzeldir? Önce selvinin nesini sever Bacon? Boyunu, sırık gibiliğini olacak. Sonra dikeyoluşunu, dikey çizginin en güzel bir çizgi olduğu üstüne bir mitologya kurulmuştur ya, onu herhalde. Bir de olsa olsa Eyfel Kulesi gibi ta uzaktan görülmesini, göze çapmasını: "Küçük dağları ben yarattım!" der gibi de kurumunu. Her şeye tepeden bakan Bacon'ın selviyi sevmesine bu yetmiştir işte. Artık üstünde düşünmez.



Mısra : Fısıldaşan iki serv-i siyaha son lemeat.
Fikret.

Böyle selvinin şiirlere girmesine bakıp ona tutulmuş olabilir Bacon.

Nedir selvi? Bir tekdüzelik örneği: Devimsizlik, içeriksizlik, salt bir biçimcilik. Bu yeryüzünde sanki yalnız uzamaktır işi: Uzayıp kalmak. Bacon, bir ağacı sevmek demenin neleri içerdiğini, neleri kapsaması gerektiğini unutmuş görünüyor. Önce, bir ağaç olarak selvinin hiçbir işe yaramadığını neden bilmek istemez! Bir kez ne meyvesi, ne de gölgesi vardır. Ne dülgerlikte, ne de odun olarak kullanılır. Çürük, lanet bir ağaçtır. Görüldüğü yerde söküp atılması gereken ayrıkotu değil, selvidir. Saray bahçelerine selviden önce de o dikilmelidir, hem yararlı, hem de güzeldir çünkü. Biliyorum, Bacon, ayrıkotunun güzelliğinin pek farkına varamayacaktır. Sessiz, çalımsızdır. Yeraltlarından akan ince sular gibi, hemen kendini ele vermez. Yaprakları ince uzun, güzeldir. Arı, saydamdır. Bütün alçakgönüllü otlar gibi, kendimi öne süreyim demez. Yeşildir, hep de yeşil kalmasını bilir. Herkesle anlaşabilir, herkese kucağını açar. Kıl inceliğindedir. Alımlıdır. Devingendir. Bir kıyı, köşe insanıdır. Selvi gibi de dünyaya kazık kakmaya gelmemiştir: Ölümlüdür. Saray bahçelerine ondan daha güzel ne gidebilir? Ama bunu Bacon'a anlatamazsınız.



Soru: Peki, selvinin meyvesini (kozalağını) ne yapıyorsun, onun yararlığını niye unutuyorsun?

Karşılık: Hayır, unutmuyorum, ama onun yararlığı da devede kulaktır; hem hangi ağacı zorlasanız onca yararlı olur.



Bacon, ayrıkotunu belki de bambaşka bir nedenden sevmiyordur. Huyundan, saldırganlık huyundan olabilir bu. Evet, ayrıkotu saldırgandır: Yayılmayı, her yeri kaplamayı, sarmayı sever. Tarlaların baş düşmanıdır. Yerinden kolay kolay sökülüp atılmaz (bu küçük bahçe adamı bana bile az mı kan kusturmuştur). Toprağı bir sevmesin, yerleşir kalır. Gözü büyümek, büyümekten başka bir şey görmez. Bir baskın adamıdır, yeryüzünün alanlarına baskınlar düzenler. Saldırganlığına ben de kızarım. Bir Hitlercidir sanki, Hitler gibi gözü saldırmaktan başka bir şey görmez. Onun gibi bütün dünyayı ele geçirmek ister. Bu yönüyle bir kabagüçcü, tek devletçidir. Ama bir ayrımla: Hitler, Mussolini, Franko gibi bir kafatascı değildir. Dünyayı herkesle birlikte sarmak, herkesle birlikte bu dünyada yaşamak ister. Üvezler, hanımelleri, incirler, salepçiotları, erikler, narlar, lahanalar, turplarla, bütün bitkiler cumhuriyetiyle birlikte olmak ister. Bu yeryüzünden anladığı budur. Bacon. bilmem ayrıkotunun bu özelliğiyle ilgilenmek ister mi? Hem saldırganlık öyle Bacon'ın pek sevmediği bir şey de değildir. Ellerine, ayaklarına şöyle bir bakması yetmez mi : Elleri, ayakları nerelere uzanıyor? Bunu bilse ya! Elizabeth'in sarayına, ayrıkotunun uzanmasına neden bu denli karşı çıkıyor. O da öbür ada halkları gibi, Ada'sında yaşasa ya! Ona buna karışmasa, kendini bilse ya! Ayrıkotundan durup dururken ne ister?





SUNU


Sevgili ayrıkotu, bilmem seni savunduğum için incittim mi? Biliyorum senin gibi sessiz, yavaş, kendi halinde yaşayan, ince bir otu kalemime dolamamalıydım, seni tanıtmaya kalkmamalıydım, anlayan anlamalıydı seni; şimdiye değin yalnızlığın elinde nasıl yaşadınsa, yine öyle onurlu, güzel, sessiz yaşamalıydın; bu kağıda, bu yazıya girip hapsolmamalıydın; bu yeryüzüne nasıl sessiz sedasız geldinse, bir gün yine öyle kendiliğinden çekip gitmeliydin; kimse bilmemeliydi seni benden başka, ben, bir ben bilmeliydim, bu yetmeliydi bana. Biliyorum, buydu bütün istediğin bu yeryüzünden. Ama yapamadım. Bunun için bağışla beni.

Hoşça kal.


Kül'den

Hiç yorum yok: