RSS

22 Haziran 2010 Salı

EUGENE MONTALE

Çağdaş İtalyan edebiyatının en önemlilerinden (hatta O' na çağdaş İtalyan edebiyatının en büyüğü diyenler de var.)

Nobel'i 1975'te kazanmadan önce; parça parça Almanca, Fransızca ve İngilizceye çevrildi. 1962'de bir Yunan Şiir Ödülü’nü,1973'te de Uluslararası Struga Şiir ödülünü kazandı.

Yurdumuzda -özellikle çevrili şiirlerinin azlığından- Nobel Ödülü öncesinde pek tanınmayan, ama Nobel Ödülü'nden sonra, özellikle son yıllarda gittikçe daha çok tanınmaya başlayan bir ozan. Montale siyasal, güdümlü bir ozan değildir. Yaşamı da faşizme kesin tavrın dışında pek renkli değildir. Ama şu kesin bir gerçektir ki, o ozanlığından, inandığı şiir anlayışından, usanmadığı şiir işçiliğinden, şiirin içinde yaşama yalnızlığından ödün vermemiştir.

Güncel ve çevresel dalgalanmalara uyarak şiirini düzenleyen, rüzgâra göre şiirine yön veren, kaypak, kişiliksiz, tutarsız bir ozan değildir. O her şeyden önce, insanlığın acısıyla birlikte, "ozanlığın çilesini çekmek" için doğmuş gibidir.

Bağırıp şamata çıkarmadan, az konuşan ortalarda çok görünmeyen bir yazar. Bir şiir kaçağıdır Montale... Ama bu kaçış şiirin umarsız yalnızlığına kaçıştır. Bu yalnızlığını bilgisiyle, yeteneğiyle, derin iç deneyleriyle işleye işleye, damıta damıta, tehlikeli asitlerle oynayan bir laboratuvar işçisi gibi, kendi içinde anlam dolu, billûrlaşmış dünyalar kurmuştur.



Biliyorsun: yitirmem gerek seni, yitiremem.
Her davranış, her çığlık beni ürkütür.
yüreği bulan bir kurşun gibi,
tuzlu soluk bile rıhtımı aşan
evet, ürkütür beni,
soluk bir bahar yaratılır içimde
Sottoripa'dan

Bir orman kurulmuş tozlarında akşamın
demir çubuklardan, gemi direklerinden.
Sonsuz bir mırıltı geliyor açıklardan,
cama çiviler çakıyorlar sanki,
o mırıltıya kim dayanacak?
Hani nerede o söz, o belirti, o nerede,
aramak boşuna,
biliyorum bulamam.
Cehennem başladı başlayacak.



Aslında her dünya görüşü , yaşama her bakış açısı bir tür siyasadır. İnsanı, hele ozanı bunun dışında; bir dünya görüşüne tutarlılıkla bağlanma zorunluluğundan yalıtılmış olarak düşünemeyiz. Ne var ki şiiri besleyen öge yalnızca siyasal bakış açıları değildir. Şiir hangi sınıfın yansıması, hangi dünya görüşünün dile getirilişi olursa olsun "şiir" olduğu sürece zaten işlevini yerine getiriyor, bir yolla görüş bildiriyordur. Belki de ünlü İtalyan estetikçisi Della Volpe'nin dediği gibi her şiir gerçekçidir. Bu nedenle Montale'in görüşlerini belli bir siyasal tanım içinde değerlendirmemek gerekir.

Montale' in şiirlerinde hemen her dizesinde beliren "yaşamak ağrısı" insanın yalnızlığını / nesnelerle çarpışmalara girerek azaltma çabası sezeriz.

Yaşam deneylerini ve görüşlerini yırtıcı bir içtenlikle şiirleriyle iletir bize. O'nun şiirleri çoğunluk bireyin sorunlarına yöneliktir.







Montale:

“Kendimi “sonsuzluk özlemi” içinde yitirdiğim anlar oluyor.. O zaman bana kim olduğumu soran biri çıksa, hemen şunları söyleyeceğimden hiç kuşkum yok: Ben sonsuzluğa çıkmak isteyen bir ozanım."Yaşamımı güne, zamana, saate uygun yaşamayı asla istemedim. Zamanın dışına, bugünün çok ötelerine gitmek tutkusuyla doluyum” diyor.






Kabuğu olmadan yaşanılmaz denildi
bir söylencenin,
Pek de kötü sayılmazdı hani
her zaman en son, en kötü olmasaydı.

Yok önemi, düşman da olsalar
avutucuydu eski tanrılar.
Yenilerse
kalleş bir iyilikseverlik sunuyor bize
ama yazgımızı umursamadan

Sanki ölümsüzlermiş gibi
örgütlenmiş insanlar;
Yoksa nasıl olurdu
günler, günlük gazeteler, mezarlar
ve artıkları artık olmayan şeyin.

Sanki ölümsüzlermiş gibi
örgütlenmiş insanlar;
yoksa aptalca olurdu
olan’ ın olmayan’da yaşadığına inanmak.


Ne yazık ki çevirilerle gerçek anlamda tanıyamadığımız yabancı ozanlardan biri de Montale... Nobel Edebiyat Ödülü 1975'te O' na verildiğinde bir çok eleştirmen haklı olarak bu ödülün bir şaire verilmesini yadırgamıştı.. Çünkü bir ozanı kendi dili dışında tanıyıp değerlendirmek neredeyse olanaksız..

Bedrettin Cömert "yapısal özellikleri Türkçe'ye hiç benzemeyen İtalyanca'dan Montale'i çevirmek gerçekten olanaksız denecek kadar güç” diyor.

Ben de bir zamanlar “Çeviri” adıyla çıkan bir edebiyat dergisinde değişik çevirilerini okuduğum şiirlerden sonra açıkçası “bir daha çeviri şiir okumaktansa hiç okumam" demiştim… Ama… zorunluluk !


Bilirim en acımasız dudak bükülmesinin
en aldırışsız yüzden geçtiği zamanları
görünmeyen bir keder belirir bir an için,
sokakta varmaz onun farkına kalabalık.

Göstermeyin boşuna, sözlerim, açık açık
gizli ısırığı, yürekte esen rüzgârı.
Susmayı bilenindir en haklı neden, varsa.
Bir barış şarkısıdır hıçkıran şarkılarsa.


Montale bir diğer İtalyan ozanı Ungaretti gibi romantik patlamaları çok olup, duygulanmayı okura ilk ağızda veren bir ozan değildir..

O duygulanmayı, hep şiirsel anlama yönelik bir işçilikle öldürdükten sonra, yeni bir duyarlık, derin bir sertlik, müziksel bir duruluk yaratan, genellikle bireyin içsel ve varoluş sorunlarını evrensel bir açılımla anlatan bir ozandır. Bu nedenle O’ nun şiirlerine girmek oldukça zordur.


Sığınma bu yeşillik
içindeki gölgeye
sıcaklığa yıldırım gibi
dalan yavru şahince.

Sırasıdır bırakmak yorgun,
uyur görünen sazlığı
ve biçimlerini gözetlemeyi
toz gibi dağılan yaşamın

bir titrek,
sedefimsi tozun içinde yürüyoruz ,
gözlerimizi çelen ve bizi
güçsüz düşüren bir kamaşmada.

Ancak bu yitikler saatinde
kupkuru dalgaların tembelleşen
oyununda / anlıyorsun ya,
fırlatmayalım dipsiz bir uçuruma
başıboş yaşamlarımızı.

Bulutların örümcek ağlarınca
bize taraz taraz görünen
bu kayalar duvarı gibi
eridi ruhlarımız da.”


Montale, günümüz İtalyan şiirinde “hermesçi akım”ın öncüsü biliniyor.

Nedir “Hermesçilik?..”

Sözlüklerde “anlaşılması güç, kapalı, karanlık” diye tanımlanıyor.. Şiir dilinde ise okuyucuyu bilinmezliğe, anlaşılmazlığa atmak değil, ama ozanın bilebildiği bir imge ve düşünce dünyasına sokmayı amaçlayan bir anlatım biçimi... Bu yüzyıldan önce sözü edilmeye başlansa da, daha çok Mallarme etkisiyle belirginleşiyor. Düzyazıya özgü sözcükleri kullanan, ama söz simyasına yabancı olanların girmediği bir şiir onunla gerçekleşiyor çünkü...


Bu akımın 1925 ile 1946 yılları arasında baş temsilcisi olan Montale, 12 Ekim 1896'da Cenova'da doğdu... 12 Eylül 1981'de Milano'da öldü.

Cenova Üniversitesi’ nde edebiyat derslerine devam etti. Kendini müzik çalışmalarına adayabilmek için öğrenimini yarıda bırakarak, Bariton Sivori'den şan dersleri aldı.

I.Dünya Savaşı' nda subay olarak çeşitli cephelerde savaştı. Savaştan sonra kendini tümüyle edebiyata verdi. 1922'de Torino'da yayımlanmaya başlayan Primo Tempo adlı edebiyat dergisinin kurucuları arasında bulundu.

1927'de Floransa'da bir yayınevinde çalışmaya başladı. 1929-1938 arasında aynı kentteki Gabinetto Vieusseux Kitaplığının yöneticisi oldu... Faşist rejime çok kayıtsız kaldığı ve Ulusal Faşistler Partisine katılmayı kabul etmediği için görevinden alındı. Solaria gibi çeşitli edebiyat dergilerinde eleştiri yazıları yazdı. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Milano'ya yerleşti. 1948'den sonra İtalya'nın gazetelerinde yazarlık yaptı.

Kendisi bu konular hakkında şunları söylüyor:

"Mussolini devrinde faşizmin karşısına dikildim. Bu nedenle 1935'te faşist parti üyeleriyle ilişki kurmamak için Floransa Bilim ve Edebiyat Enstitüsü'ndeki görevimden ayrıldım. Politikadan uzak durmaya kararlıyım. 1967'de İtalya devlet başkanı tarafından tabii senatör seçildim. Ama politika sınırının dışında kalmayı başardığımı sanıyorum."


Ne kesin çizgiler isterim senden
yaşamım, ne hoş yüzler ne de varlıklar.
Hep aynı tad var kaygılı yuvarlağında
artık, bal ve absent tadı.

Yürek hor görüp her devinimi
seyrek irkilmelerle sıçradı.
Arasıra kırların sessizliğinde
çınlar öyle bir silah sesi.


1925' te yayınladığı ilk şiir kitabı MÜREKKEPBALIĞI KEMİKLERİ’ yle İtalyan ozanlarını oldukça etkiledi.. “Neo-Klasik” söz ustalıklarına yaslanmayan, çökmekte olan dünyanın en gerekli, en vazgeçilmez değerlerini, "Mürekkep Balığı Kemikleri" gibi aslına, kaynağına dolaysız bir yakınlık içinde olanı arayan, insanoğlunun yeryüzü yalnızlığına, karamsarlığa açık; belki de yalın ve özentisiz yapısından dolayı trajik iletkenliği iyice gelişmiş bir şiirdi bu... O günlerin karamsarlığını tüm gerçeği ile yansıttı. Liguria yöresinin sarp ve yalın doğa görünümlerini katarak, şiirlerindeki karamsar özü bunlarla betimledi.


Ne bilirseniz benden
dış görünüştür ancak,
yüklenen bir elbisedir
insan serüvenimi

Belki sessizdi hava
ötesinde örtünün;
aydın göğü rasgele
bir mühür yasaklardı



Şimdi O’nun şiir konusunda söylediklerine göz atalım:


“Şiir tek bir kalem aracılığıyla gerçekleşen, pek masrafı olmayan, fazla kimseyi ilgilendirmeyen en ucuz sanattır .”

“Şiirlerimin ana temaları çoğu kez kötümserliğin ana temeli üzerine yerleşen aşk ve yalnızlıktır. Ancak bu kötümserlik, insanlardan kaçış şeklinde yorumlanamaz. Olumsuzluğun ardında insanlığın yüceliği ve yaşamın değeri gizlenmektedir.”

“Şiir belirli bir mesaj getirmek zorunda değildir. Benim anlayışıma göre şiir, umudu çağırır; bir çağrı kartıdır o. İnsanı umuda götürebilecek açık bir kart.”

“Ozanlar fırsatları değerlendirmelidir. Şiirler, fırsatlardan doğar. 1939'da yayımlanan şiir kitabımın adını “Rastlantılar” koymuştum. Kişisel deneylere dayanan fırsatlar önemlidir hayatta. Şiire de bu fırsatlar biçim verir.”

“Şiirlerimde Dante’ nin biçimini kullanıyorum. Modern İtalyan şiirini geliştirmek için kendime özgü bir stil uyguluyorum. Bu yapımı “aşk ve yalnızlık” aracılığıyla gerçekleştirdiğime inanıyorum. Benim temel dileklerim bunlar.”

Yazının düzenlemesi :günfrfd
Şiir Çevirileri : Sait Maden

Hiç yorum yok: