RSS

15 Şubat 2011 Salı

ARTHUR RIMBAUD / DİL

DİL


Nesnel şiirin dili evrenseldir. Paul Demeny'ye yazdığı mektupta şunları söylüyor: "Bir dil bulmak konusuna gelince, her söz zaten düşünce olduğundan, evrensel bir dil yaratmak zamanı gelecektir. (...) Ruha ruh olacaktır bu dil; koku, ses, renk diye ne varsa düşüncede hepsini özetleyecektir."

"Sayıklamalar II" şiirinde, kendi şiir dilini şöyle açıklar: "Rengini buldum seslilerin! - A kara, Ö ak, İ kırmızı, O mavi, Ü yeşil. Sessizlerin biçimini ve devinimini düzenledim ve içgüdüsel uyumlarla, bir gün bütün duyumlara, anlamlara açık olabilecek şiirsel bir söz bulmakla övündüm. (...) Bir incelemeydi başlangıçta bu. Sessizlikleri, geceleri yazıyordum, sözle anlatılmayanları not ediyordum. Saptıyordum baş dönmelerini. (...) Söz simyamda şiirsel eskiliğin hayli yeri vardı. Yalın sanrıya alıştım; düpedüz, fabrika yerine cami, meleklerce yapılmış bir tamburlar okulu, gökyüzünün yollarında atlı arabalar, bir gölün dibinde salon; canavarlar, gizemler görüyordum; (...) Sonra büyülü kuşkuculuğumu sözcüklerin sanrısıyla açıkladım, usumun dağınıklığını kutsal bularak bitirdim.(...)"



Verlaine; Illuminations'a yazdığı önsözde Rimbaud'dan söz ederken "çok büyük bir şair, kesinkes özgün, tadı benzersiz, çok büyük bir dilci" der.

Paul Claudel de "Fransız dilinin Rimbaud'yla en yüksek noktaya ulaştığını" söyler.

Rimbaud'nun şiirinde dilin önemi pek büyüktür, "ruha ruh olacaktır bu dil; koku, ses, renk diye ne varsa düşüncede hepsini özetleyecektir".

Demek ki söz, duyular arası bir iletişim aracıdır, yalnızca düşünceyi değil, koku, ses, renk, tüm duyuları iletir. Baudelaire'in Correspondances sonesindeki şu dizeleri anımsayalım:

"O derin birlik içinde, sesler, kokular, renk
Uzaktan uzağa karışan yankılara denk
Birbirlerini işte böyle yanıtlamakta".


Bütün duyulara açık olabilecek "şiirsel söz" için ozan sesli harflerin rengini bulur, sessiz harflerin biçimini ve devinimini düzenler.

Sanrı içindeki Rimbaud; duyuların alışılmış düzenini bir kez bilinçli bir şekilde bozunca artık organik, inorganik, canlı, cansız, doğadaki tüm varlıklarla, bitkilerle, hayvanlarla, madenlerle, taşlarla, hatta görüntülerle bile bütünleşiyor. Tüm varlıklar sanki onun öteki yaşamlarıdır, canlıdır, devinim, içindedir, konuşurlar: "Durdu bir tavşan evliya otlarında (...) ve dua etti ebemkuşağına. Oy! Gizlenen değerli taşlar, -bakıp duran çiçekler. (...) O zamandan beri ay işitti çakalları kekik çöllerinde uluyan. (...) Yürüdüm uyararak canlı ve ılık solukları; ve değerli taşlar baktı, ve gürültüsüz kalktı kanatlar. Serin ve körpe aydınlıklarla dolmaya başlayan keçi yolunda ilk tanışmam bana adını söyleyen bir çiçekle oldu. (...) Çocuk ve şafak ağacın eteğine attı kendini. Uyandıklarında öğlendi."

Rimbaud sanrıların sözcükleriyle yazar. Aksi taktirde düşünce de, kavram da özgür olamazdı.

Rimbaud'nun şiir dilini zaten kavramların kendisi, şiirin yapısı getiriyor. Nasıl düşlerde bir nesne biçim değiştirip başka bir nesne olarak kendini ortaya koyuyorsa, bilinçaltı, bilinçüstü ve bilincin ortaklaşa ürünü olan Rimbaud şiirinde de sözcükler simgeler halinde kendiliğinden geliyor. Yeni bir dil yaratmaya gerek yok. Düş, sanrı, düşsel görüntü (vision) kendi dilini birlikte getiriyor.

Hiç yorum yok: