RSS

19 Şubat 2011 Cumartesi

ARTHUR RIMBAUD / PARNASSE OKULU

PARNASSE OKULU


Malvarlığı azalan soylular rahatlarını sürdürmek için evlilik yoluyla kentsoylularla kaynaşırlar. Kentsoylular da soyluluk ünvanı kazandıran büyük topraklar satın alarak sınıf değiştirirler. 1804'de Cumhuriyet'in yerini İmparatorluk alır. 1848'e dek Fransa'yı krallar yönetir. 1848'de İkinci Cumhuriyet, 1852'de İkinci İmparatorluk, 1870'de Üçüncü Cumhuriyet kurulur. Yani soylular siyasal erke de yeniden ortak olurlar. Bu kaynaşma şiir sanatında da senteze yol açar ve Parnasse Okulu doğar.

Parnasse Okulu'nun şiir görüşünü şöyle özetleyebiliriz:

* Sanat sanat içindir: Doğasıyla sanat yarar gözetmeyen bir uğraşıdır. O halde, sanattan yararlı hiçbir amaç beklememek gerekir. Sanatçının bir tek tanrısı vardır: Güzellik. Sanatçının düşünü yalnızca güzellik gerçekleştirir, kaygılarını güzellik dindirebilir. Ölümsüz olan yalnızca güzelliktir. Güzellikten başka amacı olmadığı için ozan plâstik sanatlarla bağlantısını güçlendirmek, güzeli elde etmek uğruna bütün çabaları göstermeli, işi rastlantıya bırakmamalıdır. (Gautier)

* Biçim ve teknik zorunludur: Bir yapıt ne kadar teknik bir çalışmanın ve yenilmiş güçlüklerin ürünüyse o kadar güzeldir. Sanatçı kolaylığı sürgün etmelidir. (Gautier)



Parnasse'çılar dize üstünde önemle dururlar, ritimleri, tiz ve tam uyakları severler. "Uyak dizenin ta kendisidir." (Banville) Oysa romantizmde, bilindiği gibi, tumturaklı, klâsik şiir dilinin yerini gelişigüzel bir sesle yazılan, kişisel duyguları yansıtan, diri, canlı bir halk dili almıştı. Romantik şiirin kurucusu kabul edilen Hugo, tekdüze kuralcılığın yerine, daha yumuşak olan düzgün anlatımı koymuştu.

* Kişisel lirizme ve kişiselliğe paydos: Kişisel temalar ve onun çok yinelenen çeşitlemeleri dikkati yorar, tüketir.

Leconte de Lisle kişiselliğe şöyle karşı çıkar: "Nesneli aramalıyız, kişisel olmayana yönelmeliyiz. Bu, duygusuzluk anlamına gelmez. Lirizmi artık bir yana bırakalım. Şiir bireysel bir destanda kanatlanamaz. Bilge bir kuşaktanız. Çağın aydınlık yoluna girmek için geçmişe yönelmeliyiz, geçmişten günümüze gelmeliyiz. Bilimin yoluna, pozitivizmin yoluna böyle girebiliriz. Artık geçmişi, imgelemlerle ya da yerel renklerle çağrıştırmak değil de, en yeni belgelerin yardımıyla, fikirleri, olayları, özden yaşamı, varolma, inanma, düşünme, davranma nedenini, eski soyları oluşturan her şeyi yeniden yaşatmak söz konusudur. Uzun zamandan beri birbirlerinden ayrılmış olan bilim ve sanat birbirleriyle kaynaşmasa bile birleşmek zorundadırlar."

Oysa, bilindiği gibi, romantizmde, bireyin imgelemi, düşgücü ve duyarlılığı, "ben"in kendinden geçişi ve kişisel lirizm egemendir.

Théophil Gautier, Théodor de Banville, Leconte de Lisle, Verlaine ve Heredia Parnasse Okulu'nun temsilcileridir.

Delikanlı Rimbaud da başlangıçta kendini bir Parnasse'çı olarak duyumsar. 24 Mayıs 1870 tarihinde, Çağdaş Parnasse dergisinde yayınlanması dileğiyle Théodore de Banville'e Sensation (Özlem), Ofelya ve Credo in Unam (Güneş ve Ten) şiirlerini gönderirken şunları yazar:

"Sevi dolu aylardayız; yaşım on yedi. (...) Esin perisinin şöyle parmak uçlarıyla dokunduğu bir çocuk olan ben inançlarımı, umutlarımı, coşkularımı, şu ozanlara vergi şeyleri dile getirmeye giriştim, bahar dediğim bu işte benim. (...)

Ben de Parnasse'çı olacağım (...) Şu dizeleri okurken burun kıvırıp surat asmayın sakın: Credo in Unam (Güneş ve Ten) parçasına Parnasse'çılar arasında ufak bir yer ayırtabilirseniz beni umut ve sevinçten çılgına döndürmüş olursunuz... Parnasse'ın son sırasında bile olsa yer almak ozanlar için bir umut, bir inanç oluşturur. (...) Bana destek olun biraz, gencim, bana el uzatın..."

Hiç yorum yok: