RSS

27 Şubat 2011 Pazar

VINCENT Van GOGH, Theo'ya Mektuplar

Tarihsiz


Dün başgardiyanın portresine başladım, belki karısınınkini de yaparım: evli ve hastaneden birkaç adım ötede bir çiftlik evinde oturuyorlar.

Yüzü çok ilginç, hatırlıyorsan, Legros'nun güzel bir ofortu var, yaşlı bir İspanyol asilzadesinin portresi, adam ona benziyor işte. İki kolera salgınında Marsilya hastanesinde bulunmuş, insanların acı çekip öldüklerini çok görmüş, yüzünde içe dönük bir ifade okunuyor, öyle ki istemeyerek Guizot figürü geliyor akla. Çünkü biraz değişik de olsa aynı hava var ikisinde de.

Ama bu adam halktan bir adam ve daha basit. Neyse, belki bunu başarırsam; Guizot'nun bir tekrarını yaparım...


Oh... «Orakçı» bitti, bu resim senin eve koymak isteyeceğin bir resim oldu sanırım ölümün bir simgesidir, büyük tabiat kitabında ölüm nasıl canlandırılmışsa öyle. Ama ben onun «nerdeyse güler yüzlü» olmasını istedim. Resim baştan aşağı sarı, yalnız bir sıra mor tepeler var, evet tümü açık sarı, sarışın... Tuhaf, böyle görmüş olmam tuhaf, biliyorum: düşün, bir deli hücresinin demir parmaklıkları arasından...

Kırk yılda bir umut girdi içime, biliyor musun ne diliyorum: tabiat benim için ne ise, aile de senin’çin o olsun.

Yani ben; toprağı, çimeni, sarı buğdayı, köylüyü nasıl seviyorsam, sen de insanlara olan sevginde, hem çalışma, hem de avunma ve gerektiği zaman kendi kendini yeni baştan yaratma gücünü bulasın istiyorum.

Hiç yorum yok: