RSS

27 Şubat 2011 Pazar

VINCENT Van GOGH, Theo'ya Mektuplar

Eylül 1889


Aslanım, unutmayalım ki küçük heyecanlar hayatlarımızın büyük kaptanlarıdır ve hiç farkına varmadan dinleriz onları. İşlediğim ve daha işleyeceğim hatalar üzerine kendimi toplamam (ki bu benim iyileşmem demek olur) bana zor geliyorsa da, unutmayalım ki; ne sıkıntı, ne de bunalımlarımız, ne de sağduyu ve iyi niyet bizim tek kılavuzlarımızdır.

Hele koruyucularımız hiç değildir.


Ve sen de bilmelisin ki, ağır sorumlulukları göze alman, yüklenmen gerekiyorsa, en iyisi birbirimizle fazla uğraşmamamızdır, çünkü sanatçının hayatı hakkında gençliğimizde edindiğimiz görüşlerden çok uzak yaşamamız; bizi bir kader birliği içinde birleştiriyor ve kardeşlik bağlarımızı daha da sağlamlaştırıyor nasıl olsa. Koşullarımız da öylesine birbirine denk ki, burada böcekler çıkıyor yemeklerin içinden, tıpkı Paris’te olabileceği gibi, buna karşılık senin Paris’te kırları düşünmen ve gerçekten yaşaman pekâlâ akla gelebilir. O kadar önemli de değil, ama ne de olsa güven veriyor insana.

Onun için baba oluşunu bizim eski fundalıkların bir insanı gibi karşıla diyorum, bil ki şehirlerin patırtısı gürültüsü, sisi dumanı ve bunalımları içinde bile (çekingen de olsa), sonsuz bir sevgiyle bağlıyız bu fundalıklara.

Demek istiyorum ki, bir sürgün, bir yabancı, fakir bir adam bil kendini, babalığını de öyle kabul et, fakir adamın sağ duyusuyla vatanın gerçek varlığına dayan, gerçek varlığını duymuyorsan, o duygu her gün içinde biraz zayıflıyorsa, anılarına dayan. Er-geç gerçekleşecektir bu alın yazımız, ama bugün bana çok garip görünen o Paris’te; seninle benim avare avare gezdiğimiz günlerin güven dolu neşesini ve kaygısızlığını unutup da; bugünkü sıkıntılarımızı fazla ciddiye almak biraz iki yüzlülük olur.

Evet, burada zaman zaman yemekte böcek varsa da, sende bir kadınla bir çocuğun bulunmasına o kadar seviniyorum ki!

Zaten örneğin Voltaire'in her aklımıza gelene inanmak konusunda bizi büsbütün serbest bırakmaması hayırlıdır.

Hiç yorum yok: