RSS

9 Kasım 2017 Perşembe

RAINER MARIA RILKE

MALTE LAURiDS BRiGGE' NiN NOTLARI


"Malte Laurids Brigge’nin Notları" bir günce romandır. Aralıklı günlerde tutulmuş notlardan, güncelerden oluşan bir roman. Rilke bu eseri Paris'te ilk kalışının (l902-l903) izlenimleri etkisinde, l904'te Roma'da yazmaya başladı, 1908 -l9l0 yılları arasında, ikinci gidişinde Paris'te tamamladı ve 1910'da basıldı kitap.

Rilke'nin o güne kadarki ruhsal gelişmeleri birleşti Malte'de : Prag'dan gelme çocukluk anıları, Rusya yaşantıları, 1904 'te İskandinavya'da geçirdiği günlerin izlenimleri ve daha önceden bildiği, okuduğu Jacobsen, Kierkegaard, Bang etkileri…

Rilke, kişiliğini, Paris' e ilk gelişinde (1902) heykeltıraş Rodin' le tanıştıktan ve Fransız empresyonist ressamlarının dünyasına girdikten sonra bulmuştu. Bu sanat akımı, Rilke'ye görmeyi, görmenin sanat için ilk şart olduğunu öğretmişti. Şair, duygulara, nesnelere can gözüyle baktıkça; önünde, evvelce varlığından haberdar olmadığı bir dünyaya açıldı. Acıyı, aşkı, ölümü umursamayan; kendilerini makineleşen çağın gürültülerinde üstünkörü avutan, uyuşturan insanların üstünde bir dünyaydı gördüğü. Bu dünyada Tanrı vardı, Tanrı'ya sığınma vardı. Paris kargaşasının ortasında kendini yapayalnız, çaresiz hisseden Rilke, yaşantılarını Malte adında bir şairin dilinden dile getirdi.

Romanın kahramanı Malte soyunun son ferdi, Danimarkalı hasta bir gençtir, 28 yaşında bir şair. Bu genç, büyük kent Paris'te yalnızlığının, gurbetinin, hiçliğinin acılarını gidermeye anılarını tazeleyerek dramını hafifletmeye çabalar. Tema ve motif atkıları örerek yapar bu işi; öyle ki bilinen anlamda bir roman bile sayılamaz bu kitap. Bölüm bölüm, şiirsel denemeler toplamı da denebilir kitaba.

İki ana leitmotif “Görmeyi Öğreniyorum” ve “Korkuyorum” motifleri, Paris hastaneleri, tavan araları,yabancı sokaklar, kimsesiz ölenler arasında gider gelir Malte. İnsanların vaktiyle "kendi ölümleriyle ölmelerini, şimdinin kitle halinde, fabrika işi ölümleriyle karşılaştırır, çocukluğunun kayıp korkularına kaptırır kendini. Bir dekadans (çöküş, çürüyüş) sürecinin ezikliği ve boşluğudur yaşadığı. Boşta aşklar, sanatta kurtulma çabaları, İncil'deki Kayıp Oğul kıssasını bir de bu çağda tekrarlamak zorunluğu, geçmişin anılarıyla şimdinin yaşantıları arasında uyumsuzluklar... Ve Malte adındaki yarı Hamlet, direnme gücünü “gelecektir başka türlü yorumların zamanı” formülünde arar. Şöyle der:

“Bir tek adım yeter, sonsuz sefaletimin mutluluğa dönüşmesi için bir tek adım ...”





“Malte Laurids Brigge'nin Notları” nın yayın yılı 1910... Birçok edebiyat tarihçilerince Modern Avrupa Edebiyatı'nın başlangıcı sayılıyor... Joyce, Proust ve Kafka'dan önce Rilke, 19. yüzyılın gerçekçi romanı yanına, boş bir arsaya, modern romanın temellerini attı.

Varoluşçu bir yöntemle, bireyin iç dünyasındaki depremleri vurguladı. Bu romanın bizim için bir önemi de Batı kültür hazinesini tanımamız konusunda zengin, canlı bir müze oluşturmasıdır.


ŞAİR RİLKE

Mektupları hariç, eserleri 6 cilt tutan Rilke, şiirlerinde bir modern çağ mistiğidir. Kendisini; yüce bir kule çevresinde, Tanrı yöresinde dolanan, kuleye konamayacağını bilerek mutsuz, bir kartal gibi görür. Tanrı'ya varan yol, alabildiğine uzaktadır. Nice zamandır kimsenin yürümediği bu yol, artık silinmiş, görülmez olmuştur.

“Topraktaki, toprak topaklarındaki kutsallığı keşfeden kişinindir şifa ve huzur. Ölüm, ağırlığından, ürkütücü büyüklüğünden koparıldı. Birey olarak annenin, babanın, dostun, komşunun ölümleri üzer bizi; ama toplu ölümler, kitle ölümleri, tekniğin yarattığı ölümler duygudaşlığın,yaşantı birliğinin kapasitesini aşar. Ölüm, insan hayatının bir mihenk taşıdır . Hayat sarhoşuyken ölümü unutmamak gerilere atmamak, korkusuyla donup kalmamak, ona teslim olmamak. bir vecd içinde kurtarıcı bir uyku gibi kollarına atılmak, hayır! Bunlar değil benim söylediğim. Ona karşı bilinçli yaşamak, anlamını kavramak onu hayata eklemek… büyük ve anlatılmaz olan budur.”


Rilke bu düşünceleri; canlı ve cansız eşyalar ve nesnelerdeki, doğadaki tanrısal uyumu, parçalanmaz bütünlüğü geçirdi şiirlerine. Mezar taşında şunlar yazılı:


“Güller, ah saf çelişki!
Bunca gözkapakları altında
kimsenin uykusu olmamak sevinci!”


Stefan George ve Hofmannsthal ile birlikte, modern Alman edebiyatının etkileri en geniş üç yıldızından biri bilinen Rilke çevirmen olarak da çok başarılı olmuş, ana diline Marianna Alcoforado, Andre Gide, Louize Labe, Paul Valery gibi şöhretlerden birçok eserler kazandırmış, kendi de Fransızca şiirler yazmıştı.

Şiir kitapları içinde en ünlüleri “Das Stunden-Buch” (Saatlerin Kitabı), “Neue Gedichte” (Yeni Şiirler), “Die Sonette an Orpheus” (Orpheus' a Soneler) ve "Duineser Elegien" (Duino Elejileri) dir.

İlk kitaptan en çok A. Turan Oflazoğlu'nun çevirileri 1960 - 1965 dergilerindedir

(1963'e kadar dilimizde Rilke ve başlıca çevirmenler için bakınız: “Genç Bir Şaire Mektuplar/ çev.Melâhat Özgü, 2. basım / 1963, s. l05-l08)

Şairin "Duino Elejileri" kitabında on ağıt bulunuyor. Can Alkor çevirdi ve Soyut dergisinde yayınladı bu 10 ağıtı (l967).


RİLKE’NİN BİR KAÇ ÖZELLİĞİ

Ölümünden kısa bir zaman sonra Londra'da bir kolejde yaptığı bir konuşmada Stefan Zweig, Rilke 'yi anlatırken şunları söylüyor :

" ...Rilke, açığa vurulan hislerden korku duyar, kişiliğini ve kişisel tutkularını son derece gizli tutardı. Bir hayat boyunca tanıdığım insanları göz önünden geçirince ,dış görünüşü ile göze batmazlığı Rilke gibi uygulamış ve bunu başarmış bir başka kişi daha hatırlamıyorum .. Münih ya da Viyana'da 10- 20 ahbabın bir yerde oturup sohbet ettiğini düşününüz. Zarif ve genç görünüşlü bir adam kapıyı açar, fakat bu hiç kimsenin dikkatini çekmez, çünkü bu onun ilk ayracıdır; sessiz, yavaş ve kısa adımlarla ilerler, sanki birden ortaya çıkıvermiştir, birkaç kişinin elini de sıkar, gidip bir yere oturur ve başını hafifçe önüne eğer; sanırsınız ki olağanüstü bir aydınlık ve canlılıkta olan ve kendisini ele veren tek şeyi, gözlerini çevreden gizlemektedir.Ellerini dizlerinde bağlar ve sessizce dinler, sanırsınız ki salt kulak kesilmiştir.Sonunda iki söz edecek olsa alçak sesle konuşur, sesi ne kadar da güzel ve toktur. Hiçbir zaman kızmaz, kimsenin sözünü kesmez; söylediği sözlerin kendisini ilgi merkezi haline getirdiğini sezinlerse derhal susar ve içine çekilir. Onun gerçek ve yaşam boyu anımsanacak konuşmaları ancak baş başa bulunduğunuz alacakaranlık akşam saatlerinde, ya da yabancı bir kentin sokaklarında birlikte yürürken tanık olabilirdiniz”

(Soyut dergisi, 35, mart 1971, sayfa 22 -24, çeviren: Remzi Baykan)


Bir edebiyat ansiklopedisinde mektup türünün tarihçesini okurken de şu satırlara rastlıyoruz:

“… 18.yüzyılın mektup kültürü çağı, 19.yüzyılda yavaş yavaş sona erer. Hele yazı makinesinin icadı, ruhsuzlaşan mekanik çağın başlangıcı oldu. Rilke'nin o çok düzgün el yazısıyla tomar tomar mektupları. makine devrinde, bile bile çağa ters düşrnek gibidir. Denebilir ki, Rilke, sanki 18.. yüzyılın o kayıplara karışmış toplumsal düzenini, mektuplarında yeniden kurmak, ve hep taahhütlü göndererek, mektuplarını iş güç telaş ve umursamazlıklarından korumak, kurtarmak istemişti.”

(Hermann Pong, das kleine Lexikon der Weltliteratur, 1961,s. 255).

Hiç yorum yok: