
Eleştirel Bakış
Editör: Peter Osborne
Dost Kitabevi
1950’lerin sonu ile ‘60’lı yıllardaki entelektüel, siyasal geçmişinizden söz ederek başlayabiliriz. Columbia Üniversitesi’nin genç bir üyesi olduğunuz dönemde, Amerika’daki sivil haklar ve öğrenci hareketleriyle siyasal ilişkiniz nasıldı? Sonraki çalışmalarınızda, yaşamınızın o dönemine ait hangi etkilerin payı oldu?
Edward Said
1950’lerin sonunda öğrenciydim, 1957 yılında da lisans eğitimimi tamamladım. Sonra bir yıllığına Ortadoğu’ya döndüm, piyano çalmak için. 1958’de Harvard’da lisansüstü eğitim almak için yine Amerika’ya gittim, sonra da kendimi bu işe verdim. Beş yıl boyunca çalışıp durmaktan başka bir şey yapmadım. Ailem Ortadoğu’daydı, 1948’den sonra gittikleri Mısır’dan Lübnan’a taşınmışlardı. Bütün ailem 1 948’de sığınmacı olmuştu. O yıllarda Kahire’de gördüğüm yakınlarımdan biri, Arap siyasetinde bir Filistinli olarak çok etkin bir konumdaydı. Nasır dönemine rastlayan zamanlardı. Bu yakınım da oradaydı, çünkü Nasır Arap dünyasında devrimci kimliğe sahip pek çok kişiyi Mısır’da topluyordu. Adı Kemal Nasır’dı, o zamanlar bir Baathi olmakla birlikte Nasserit’ti de. Daha sonra, ‘60’ların sonunda Amman’daki Filistin hareketinin sözcüsü oldu. Kara Eylül’ün ardından Beyrut’a taşındı ve 1973’te, aynı yılın Nisan ayında İsraillilerce öldürülen üç önderden biriydi —onunla daha o akşam görüşmüştük. Anlayacağınız savaş sürüyordu. Ama ben kendi çalışmalarıma o kadar dalmıştım ki bütün bunlar dan uzak yaşıyordum. l953’te doktoramı vererek Columbia Üniversitesi’nde İngilizce verilmek üzere bir ders üstlendiğim New York’a taşındım. Sonra yine işime, ilk kitabım Conrad’ı yazmaya gömüldüm.
1960’ların ortalarında -özellikle ‘66/’67’de baş gösteren sivil haklar hareketiyle birlikte, kendini her zaman muazzam bir siyonist olarak gösterip İsrail’i destekleyici konuşmalar yapan —özellikle 1967’de savaştan sonra— Martin Luther King yüzünden kısa bir süre sonra heyecanımı yitirdim. 1968’de Columbia devrimi oldu, ama ben o yıl orada değildim! Devrimi kaçırmıştım. Waterloo Savaşı’nı arayan Fabrice del Dongo’ya benziyordum.
Ortabatı’daki bir araştırma merkezindeydim ve üniversite rektöründen şöyle bir telgraf aldım: ‘Filanca tarihte bir fakülte toplantısı olacak’. Columbia’ya dek bütün yolu yürüdüm ve oraya vardığımda fakülte üyesi olmama karşın beni toplantıya almadılar, çünkü kimlik kartımın tarihi dolmuştu. Bu tarihsel an olup biterken ben dışarıda dikilmek zorunda kalmıştım. ‘68’in sonbaharında Columbia’ya döndüğümde Vietnam karşıtı kampüs etkinliklerine katıldım. Devrime katılan öğrencilerin birçoğu benim öğrencimdi. Ama aynı dönem Filistin hareketlerinin de başladığı dönemdi. Yaşamımda ilk kez, ailemden kimileri ve okuldaki arkadaşlarımın yaptığı gibi, Filistin siyasetine katıldım. Örneğin, Harvard’daki yaşıtlarımdan biri, Washington Universitesi’ ndeki görevinden ayrılarak militanlık etmek için Amman’a gitmişti. 1976’da, Lübnan Savaşı sırasında, oldukça karanlık bir cinayetin kurbanı oldu. Hareketin önemli adamlarındandı; kim tarafından, niçin öldürüldüğü hala bir soru.
1972 yılında beni, o zaman Beyrut’ta bulunan Jean Genet’yle tanıştıran da oydu. Genet’ye çevreyi tanıtıyordu. Genet’nin son kitabı The Prisoner of Love’da Ebu Ömer adıyla anılmıştır.
Her neyse, 1969’da Amman’a giderek harekete katıldım —orada kalmak üzere değil, bir yabancı olarak. Yaşamımda ilk kez —Amerika’da yayımlanacak— siyasal yazılar yazmaya, televizyon ve radyoya çıkmaya başlamıştım. Bunlar hep ‘67 savaşının, siyasal yaşamımda büyük önem taşıyan o olayın ardından oldu. 1970 yazı boyunca, savaş patlak verene dek Amman’da kaldım. Ama işime dönmek zorundaydım. Ulusal Konsey toplantısı için orada bulunuyordum. (O zaman henüz üye değildim, 1977’de üye oldum. Arafat’ı da ilk o zaman, 1970’te gördüm. Sonra, Kara Eylül’ün ardından hareket Beyrut’a kaymaya başladı. Annem Beyrut’ta yaşıyordu, bu yüzden sık sık oraya gidiyordum. O yıl Lübnanlı bir kadınla evlendim ve sonraki on iki yıl boyunca, 1970’ten ‘82’ye kadar, Filistin siyasetiyle oldukça içli dışlı oldum. Her zaman partiler arası savaştan uzak durmaya çalıştım. Beni ilgilendirmiyordu doğrusu. Insanlar bir süre benim Demokratik Cephe’ye yakınlık duyduğumu düşündüler —ilk zamanlar gerçekten de duyuyordum. Ama hiçbir zaman ne üye oldum ne de aralarındaki anlaşmazlıklara karıştım. Arafat bir anlamda beni kullanıyordu, çünkü Amerika’da yaşıyordum. 1974 yılında Amerika’ya geldiklerinde, yapılacak konuşmada onlara yardım ettim: Metni İngilizce’ye çevirdim.
Sonra tabi ki, Carter’ın başkanlığı döneminde, hareketin oldukça işine yaradım, çünkü sınıf arkadaşlarımdan kimisi hükümet üyesi olmuştu. Birlikte okula gittiğim kimselerdi bunlar. Amerika’da bir idari karakter olarak yetiştiğim unutulmamalı. Yatılı okula gitmiştim, sonra Princeton’a, Harvard’a... Bunlar benim sonradan yararlanabileceğim şeylerdi; benim Amerika’yı ‘temsil ettiğimi’ düşünen Filistinlilerce yanlış yorumlanmış olmalarına rağmen —en azından kimilerince. Sözgelimi The Question of Palestine adlı kitabım çıktığında, Halk Cephesi’nin haftalık dergisinde bana yönelik korkunç bir saldırı başlatıldı, çünkü kentsoyluluğun vs. temsilcisi diye bilmiyordum —bütün o basmakalıp zırvalıklar. Her neyse, siyasete bütünüyle dalmıştım, buna koşut olarak sürdürdüğüm akademik çalışmalarımla birlikte... 1970’Ierin ortalarında Oryantalizm’i yazdığım zamanlarda, bu ikisi bir anlamda birleşmişlerdi. Kitap beni en çok ilgilendirmiş olan iki şeyi bir araya getirmişti: Bir yanda yazın ve kültür, öte yanda erk araştırmaları ve çözümlemeleri. Bundan sonra, 1991 ‘in sonbaharında Ulusal Konsey’den ayrılışıma dek her şey yolunda gitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder