RSS

24 Nisan 2010 Cumartesi

ATTİLÂ İLHAN / BURJUVA VAR, BURJUVACIK VAR!

Attila İlhan - Aydınlar Savaşı
Bebekus Kitapları-1991


Joseph Conrad'ı az biliriz, yanlış biliriz: geçen yüzyıla ait, deniz­cilik romanları yazarı mıdır; yoksa, sıcak denizlerin meraklısı, İngi­lizleşmiş bir Polonyalı mı? Oysa, nasıl Dickens, İngiliz burjuvazisi­nin 'yükselişinden', gerçekçi kesitler aktarmışsa; Conrad'da, bu bur­juva'nın, sömürgelerde ve yarı sömürgelerde ürettiği, komprador burjuvazisinin oluşması ve işlemesinden, o derece gerçekçi kesitler aktarmıştır: 'Lord Jim' de, 'Nostromo'da, inanılmaz güzellikte sayfa­lar okuduğumu, hatırlarım; ayrıca Richard Brooks, 'Lord Jim 'den, adamakıllı etkileyici, bir de film yapmıştı!


Komprador' sözünün, İspanyolca anlamı, 'satın alan'; gel gör ki, üç büyük batı diline aynen girmiş, sözlüklerdeki karşılığı derse­niz, şudur: "Sömürge ve yarı-sömürge ülkelerle, yabancı sermayenin girdiği ülkelerde, yabancı sermaye ve şirketlere aracılık yapan kişi, acente"; bu tür 'yerli' aracılar, önce Güney Afrika'da oluştuğundan, kelimenin İspanyolca'sı yaygınlaşmış!

Komprador burjuvazisi, ecne­bi sermaye o ülkede yerleşip palazlandıkça, semirip güçlenen 'yerli' aracı kesime deniyor; bunlar, ülkelerinden çok ecnebi sermayenin yardakçısı, bunun tabii neticesi olarak da, o ecnebi kültürün hayra­nıdırlar. Emperyalizm, XIX. yy. boyunca, Çin'de, Hint'te, Çinhin­di' nde, Okyanusya'da ve Güney Amerika'da, epeyce, kalabalık bir kompradar burjuvazisi yaratmayı başarıyor. Tabii, Devlet-i Aliyye'de de!


Osmanlı'da kompradar burjuvazisi, gayr-ı müslim halktan devşi­rilmiştir; ecnebi sermaye, emperyalist düzeyde mülke girdikten son­ra, Galata, Pera, Selanik, İzmir ve Beyrut şehirlerinde, Levantenler; Museviler, Ermeni ve RumIar, yavaş yavaş Osmanlı kültür sentezin­den kopup, çıkarlarını birleştirdikleri ecnebilerin, kültür dairelerine girerler; bu şehirlerimizde, komprador burjuvazisine mahsus bir alafranga yaşama biçimi alır yürür ki, bilahare "seçkin" Türk aileleri ve aydınları, ecnebi -daha ziyade Avrupai- karakterinden ötürü, bu yaşama biçimini 'ilericilik' sanacaklardır. O yüzdendir ki, 1950'li yıl­lara kadar, İstanbul'da, özellikle Beyoğlu/Şişli/Maçka üçgeni için­de, aynı yaşama biçimi, özenle sürdürülecektir.

O dönemin sonuna yetiştik: Beyoğlu'nun ünlü pastanelerinde, otel lobby'lerinde, şık, havalı, süslü madamlar, Fransızca romanlar okur; kırpık bıyıklı, tekgözlüklü kibar beyler, ellerinde Le Figaro, Times, Comere Della Sera, dünya ahvali üzerine ahkam keserdi. Çevrenin bir görgüsü göreneği yok değildi, vardı ya, bunu Osman­lı'mn, dolayısıyla bizim görgü göreneğimiz sanmak, fevkalade yan­lıştır.

Niye takıldım, bu konuya? Ünlü bir işadamı demiş ki, 'Burjuva­zi İstanbul'u terketti', üstelik bunu, , "şehirden görgü görenek kaybol­du" anlamına demiş; aslında şehri terk eden, o eski komprador bur­juvazidir: ecnebi sermayesiyle birlikte ecnebi kültürü aktarmış, onu yaşama adacıkları haline sokmuş olan, levanten burjuvazi; yeni Türk devleti ulusallaştıkça huzuru kaçmış, hele ecnebi işletmelerin ardı ardına ulusallaştırılmasından sonra, ekonomik dayanakları da ortadan kalkmıştır; esasen, devlet serasında yetiştirilmiş olan ulusal burjuvazi, tez zamanda onların işlerini devralacak, bu da aynı kişinin 'zengin olmakla burjuva olunmaz' yakınmasına neden olacaktır, zira o alafranga Pera'ya lahmacunu, döneri, arabesk şarkılan, bol bıyıklı taşralılan, bu ulusal burjuvazi sokmuştur. O zaman şöyle de­mek lazım, İstanbul'u, eski kompradar burjuvazi terk etti, henüz fe­odal/ümmet üstyapısından kurtulmamış olan Anadolu burjuvazisi devraldı; çünkü "ecnebi burjuva" görenekleri olmamakla birlikte, yetişmiş burjuvazi bal gibi burjuvazidir, kapsamı da aynen şudur:

" ... Üretim araçlarının bireysel ve kollektif sahiplerinin tümü, orta ve büyük burjuvazi ye dahildir. Endüstri şirketlerinin ve mali kurumla­nn yöneticileri ile ticari şirketlerin yöneticileri ve keza gayr-ı menkul promotörleri ve büyük toprak sahipleri de orta ve büyük burjuvaziye girer. Büyük hissedarlar, yatınmeılar, rantiyeler ve genelolarak hayat­lannı kapitalist gelirlerle sürdüren herkes burjuvadır ... " (Bouvier /İbarolla/Pasquarelli)

Hem canım, ulusal burjuvazi o kadar güçlü olmasa, kırk yıllık 'sosyal' devleti, şıp diye 'liberal' devlete çevirebilir miydi? Demek ki, burjuva var, burjuvacık var, ayırmasını bilelim.

22 şubat 1987

Hiç yorum yok: