Attila İlhan - Aydınlar Savaşı
Bebekus Kitapları-1991
Joseph Conrad'ı az biliriz, yanlış biliriz: geçen yüzyıla ait, denizcilik romanları yazarı mıdır; yoksa, sıcak denizlerin meraklısı, İngilizleşmiş bir Polonyalı mı? Oysa, nasıl Dickens, İngiliz burjuvazisinin 'yükselişinden', gerçekçi kesitler aktarmışsa; Conrad'da, bu burjuva'nın, sömürgelerde ve yarı sömürgelerde ürettiği, komprador burjuvazisinin oluşması ve işlemesinden, o derece gerçekçi kesitler aktarmıştır: 'Lord Jim' de, 'Nostromo'da, inanılmaz güzellikte sayfalar okuduğumu, hatırlarım; ayrıca Richard Brooks, 'Lord Jim 'den, adamakıllı etkileyici, bir de film yapmıştı!
Komprador' sözünün, İspanyolca anlamı, 'satın alan'; gel gör ki, üç büyük batı diline aynen girmiş, sözlüklerdeki karşılığı derseniz, şudur: "Sömürge ve yarı-sömürge ülkelerle, yabancı sermayenin girdiği ülkelerde, yabancı sermaye ve şirketlere aracılık yapan kişi, acente"; bu tür 'yerli' aracılar, önce Güney Afrika'da oluştuğundan, kelimenin İspanyolca'sı yaygınlaşmış!
Komprador burjuvazisi, ecnebi sermaye o ülkede yerleşip palazlandıkça, semirip güçlenen 'yerli' aracı kesime deniyor; bunlar, ülkelerinden çok ecnebi sermayenin yardakçısı, bunun tabii neticesi olarak da, o ecnebi kültürün hayranıdırlar. Emperyalizm, XIX. yy. boyunca, Çin'de, Hint'te, Çinhindi' nde, Okyanusya'da ve Güney Amerika'da, epeyce, kalabalık bir kompradar burjuvazisi yaratmayı başarıyor. Tabii, Devlet-i Aliyye'de de!
Osmanlı'da kompradar burjuvazisi, gayr-ı müslim halktan devşirilmiştir; ecnebi sermaye, emperyalist düzeyde mülke girdikten sonra, Galata, Pera, Selanik, İzmir ve Beyrut şehirlerinde, Levantenler; Museviler, Ermeni ve RumIar, yavaş yavaş Osmanlı kültür sentezinden kopup, çıkarlarını birleştirdikleri ecnebilerin, kültür dairelerine girerler; bu şehirlerimizde, komprador burjuvazisine mahsus bir alafranga yaşama biçimi alır yürür ki, bilahare "seçkin" Türk aileleri ve aydınları, ecnebi -daha ziyade Avrupai- karakterinden ötürü, bu yaşama biçimini 'ilericilik' sanacaklardır. O yüzdendir ki, 1950'li yıllara kadar, İstanbul'da, özellikle Beyoğlu/Şişli/Maçka üçgeni içinde, aynı yaşama biçimi, özenle sürdürülecektir.
O dönemin sonuna yetiştik: Beyoğlu'nun ünlü pastanelerinde, otel lobby'lerinde, şık, havalı, süslü madamlar, Fransızca romanlar okur; kırpık bıyıklı, tekgözlüklü kibar beyler, ellerinde Le Figaro, Times, Comere Della Sera, dünya ahvali üzerine ahkam keserdi. Çevrenin bir görgüsü göreneği yok değildi, vardı ya, bunu Osmanlı'mn, dolayısıyla bizim görgü göreneğimiz sanmak, fevkalade yanlıştır.
Niye takıldım, bu konuya? Ünlü bir işadamı demiş ki, 'Burjuvazi İstanbul'u terketti', üstelik bunu, , "şehirden görgü görenek kayboldu" anlamına demiş; aslında şehri terk eden, o eski komprador burjuvazidir: ecnebi sermayesiyle birlikte ecnebi kültürü aktarmış, onu yaşama adacıkları haline sokmuş olan, levanten burjuvazi; yeni Türk devleti ulusallaştıkça huzuru kaçmış, hele ecnebi işletmelerin ardı ardına ulusallaştırılmasından sonra, ekonomik dayanakları da ortadan kalkmıştır; esasen, devlet serasında yetiştirilmiş olan ulusal burjuvazi, tez zamanda onların işlerini devralacak, bu da aynı kişinin 'zengin olmakla burjuva olunmaz' yakınmasına neden olacaktır, zira o alafranga Pera'ya lahmacunu, döneri, arabesk şarkılan, bol bıyıklı taşralılan, bu ulusal burjuvazi sokmuştur. O zaman şöyle demek lazım, İstanbul'u, eski kompradar burjuvazi terk etti, henüz feodal/ümmet üstyapısından kurtulmamış olan Anadolu burjuvazisi devraldı; çünkü "ecnebi burjuva" görenekleri olmamakla birlikte, yetişmiş burjuvazi bal gibi burjuvazidir, kapsamı da aynen şudur:
" ... Üretim araçlarının bireysel ve kollektif sahiplerinin tümü, orta ve büyük burjuvazi ye dahildir. Endüstri şirketlerinin ve mali kurumlann yöneticileri ile ticari şirketlerin yöneticileri ve keza gayr-ı menkul promotörleri ve büyük toprak sahipleri de orta ve büyük burjuvaziye girer. Büyük hissedarlar, yatınmeılar, rantiyeler ve genelolarak hayatlannı kapitalist gelirlerle sürdüren herkes burjuvadır ... " (Bouvier /İbarolla/Pasquarelli)
Hem canım, ulusal burjuvazi o kadar güçlü olmasa, kırk yıllık 'sosyal' devleti, şıp diye 'liberal' devlete çevirebilir miydi? Demek ki, burjuva var, burjuvacık var, ayırmasını bilelim.
22 şubat 1987
24 Nisan 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder