İM AD DEĞİLDİ DAHA Bir zamanlar sözcüklerin bizim dışımızda da yaşamları vardı, ama anlamları yoktu.
Eskiden bir ustura, bir su kovası, bir at yan yana gelebiliyordu. Dünya anlaşılmak için değildi.
Eskiden sözcüklerle bu denli yakınlığımız yoktu. Balkon ile tanışmamız yenidir. (Balkon çocukluğumuzdur.) Kırmızı sesti eskiden. Nergis kendi adını bilmezdi. Aklına estiği gibi yaşardı. Ölüm sözcüğü eskiden de iki heceydi, evlere girer çıkar, yatak turları atar, ağaçlarla alay ederdi. Bugünkü gibi de işini hep tek başına görürdü.
İm ad değildi daha.
Bir zamanlar anlam sözcüklerin umrunda değildi. Nuh Peygamber'in : "Ben iki bin yıl önce karım, çocuklarım, gelinlerim, hayvanlarımla Cudi Dağı'nda gemisi karaya oturan Nuh Peygamberim." sözlerine karşı - anlamın kıyılması adına - imgeleri sürerler (şairlerin her gece kağıtlarına yeşil Muhammed'ler, sarı İsa'lar indiren imgeleri) sözcük olduklarını unuturlardı. (İmgelere dönüştüğünde sözcükler tanınmaz: Sözcükleri kaldırın, dünya durur!) Bazen de eğretilemelerin büyüsüne kapılıp - eğretilemeler şiirin kral yoludur - adlarının üstünü çizerlerdi. Bazı da simgelerin buyruğunda (simgelere elini kaptıran kurtulamaz) ordan oraya savrulup giderlerdi.
İm ad değildi daha.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder