Nathalie Sarraute/ Yönelişler
Çeviri: Dr. MÜKERREM AKDENİZ
Bilgi Yayınları -1967
İhtiyarlamışlardı artık. "uzun süre kullanıldıktan sonra, devirlerini kapamış, görevlerini tamamlamış eski mobilyalar gibi" iyice yıpranmıştılar, zaman zaman, boyun eğiş ve rahatlama yüklü bir çeşit iç çekişleri vardı ki (koketlikleriydi bu), bir çatırtıyı andınyordu.
Ilık ilkbahar akşamlarında, birlikte gezmeye çıkıyorlardı, "artık gençlik gitmiş, tutkular susmuş olduğuna göre", gidip sakin sakin dolaşabilirler, yatmadan önce biraz serinlemek için bir kahvede oturabilirler, şundan bundan konuşarak, vakit geçirebilirlerdi.
Kendilerine güzelce korunmuş bir köşe seçmekte pek titiz ve tedbirli davranıyorlardı (burası olmaz: cereyan yapar, orası da iyi değil: tam yüznumaraların yakını"), sonra oturuyorlardı - "Ah! bu ihtiyar kemikler, ihtiyarlıyor insan. Ah! Ah!" - ve çatırtıları duyuluyordu.
Salonun ışığı kirli ve soğuktu, garsonlar, ilgisiz, biraz kaba bir tavırla ve uygunsuz bir aceleyle gidip geliyorlardı, aynalar yıpranmış yüzleri ve kıpışık gözleri duygusuzca yansıtıyordu.
Fakat bunun ötesinde istedikleri bir şey yoktu, hepsi buydu işte, biliyorlardı bunu, hiç bir şey beklememek ve hiç bir şey istememek gerekti, hepsi bu kadardı işte, bunun ötesinde bir şey yoktu, buydu işte, "hayat" denen.
Ne başka bir şey, ne de bundan fazla bir şey, ha burası olmuş. ha şurası, anlamışlardı artık bunu.
İsyan etmek. hayal etmek, bir şey beklemek, çabalamak, kaçmak yersizdi, yapılması gereken şey, dikkatle seçmekti (garson bekliyordu), kahve mi yoksa nar şurubu mu içeceklerdi? Sütlü mü, sade mi? Yaşamayı, gösterişten uzak ve çok şey beklemeden benimsemek - ha şurası olmuş ha burası - ve zamanı geçirmek gerekti.
9 Nisan 2010 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder