Aslında yeryüzünde Homeros’tan beri değişen bir gerçeklik yok… Yazında anlatılmadık konu kalmadı… Ve sözcüklerimiz hep aynı …Galiba özgün olma peşindeki bir yazarın artık “neyi” araştırmasından çok “nasıl”ı öne alması gerekiyor! Yazara düşen “üslûp/anlatım tarzı” seçimini yapıp, sözcükleri puzzlle parçaları gibi uygun yerlere yerleştirmek! Yani: yöntem denemeleri!
Burada teknolojik anlamda yaşamın yeni uyaranlarıyla “neyi” faktörünü sabit olarak almamızın olanaksızlığını vurgulamadan geçemeyeceğim, ama gene de "nasıl" öne çıkıyor gibi..
“Yeni roman” yöntem denemelerinden biri… Bana göre sürrealist resmin yazındaki karşılığı… Çağımızda üzerinde epey konuşulan, sarsan ve gene bana göre (resimdeki gibi) bir bakıma zorunluluk olan denemelerden biri…
gunfrfd
YENİ ROMAN
“Yeni Roman”, “Antiroman”, “Bakış Romanı” gibi adlarla tanımlanan bu akım, 1940'tan bu yana çağdaş Fransız romanında izlenen köklü bir yenileşme ve değişim arayışıdır. Başta Alain Robbe-Grillet olmak üzere, Nathalie Sarraute, Michel Butor, Claude Simon; Claude Ollier, Robert Pinget gibi Antiroman temsilcileri, günümüz insanını ve dünya görüşünü yansıtmak isteyen Yeni Roman'ın, ruh ve anlayış bakımından olduğu kadar, roman tekniği yönünden de, geleneksel romandan. apayrı bir yol tutmuş olduğunu belirtmektedirler.
Bellibaşlı çizgileriyle özetlenirse:
1 - Yeni Roman Yeni Anlamda Bir Gerçekçiliğe Dayanır :
Bilindiği gibi “gerçekçilik” Fransız edebiyatında yeni bir tutum olmayıp, başlangıçtan bu yana çeşitli görünüşler altında izlenegelmiştir: Ortaçağın halk zevkine dayanan gerçekçiliği, Rönesansla bilimsel ışığa yönelen gerçekçilik, XVIII. yüzyıl akılcı gerçekçiliği, XIX. yüzyılda dış dünyayı bir fotoğraf tamlığı ve kesinliği ile yansıtma görüşünü savunan “natüralist” edebiyat... Ve nihayet Freud'ün açtığı çığırda gelişerek 1925 yıllarında ortaya çıkan ve insan gerçeğini salt bilinçaltı verilerinde arayan “gerçeküstücülük”.
Gerçeği görüş ve anlamlandırma yolunda alınan bu mesafeye, roman alanında yepyeni bir arayış ve teknikle karşımıza çıkan M. Proust'tan J. P. Sartre'a kadar atılan adımları da eklemek gerekir. Öbür yandan, İrlandalı yazar J. Joyce'un, İngiliz kadın yazarı W. Woolf'un, Alman yazarı F. Kafka'nın, Amerikalı romancı W. Faulkner'in, bu yeni roman akımınını besleyen kaynaklar olduklarını belirtmeliyiz.
Fransız Yeni Roman'ının temsilcileri, bütün bu etkilenmeleri kabul etmekle birlikte, Antiroman gerçekçilik anlayışının apayrı ve yepyeni olduğunu ileri sürmekte, ve hatta kendilerine en yakın olan ekzistansiyalist gerçekçiliğin aşılmış bulunduğunu belirtmektedirler.
Alain Robbe-Grillet, dünyayı “saçma” (absurde) bir gerçek olarak tanımlayan J. P. Sartre'ın geride bırakıldığını şöyle açıklıyor: “Dünya ne anlamlıdır, ne de Sartre'ın deyişiyle “absurde”dür; sadece vardır ve gözümüzün önünde durmaktadır ...”
Yeni Roman'cının görüşünü Sartre'dan ayıran en belirli çizginin bu olduğu görülüyor: varolanı, insanın ona verdiği herhangi bir anlamdan sıyırarak kendi anlamıyle kavramak ve anlatmak,A. Robbe-Grillet, Sartre'ın Bulantı (La Nausée) adlı romanına değinerek:
“Roquentin'in evreni, “trajikleştirilmiş” bir evrendir” diyor. İnsan gözünün sihirine bürünerek yansımaktadır. Ayrıca, varolan nesnelerle insan arasında gerçek bir uyuşmanın olamaması yüzünden, insanla nesne arasında bir çeşit olumsuz ilgi kurulmaktadır. Ve Roquentin'in bütün tasvirleri sadece “analoji” (kıyaslama, ilgi kurma) yoluyla oluyor ki, Robbe-Grillet, bu tekniğe büsbütün karşıdır, ve analojinin, nesnelerin dış ve yüzeysel gerçeğini anlatmaya engel olacağını ileri sürer.
Bu görüşün doğmasında, Alman düşünürü Husserl tarafından ortaya atılan, Fransada J. P. Sartre ve Merleau-Ponty gibi temsilciler bulan “Fenomoloji felsefesi" nin önemli bir rolü olduğu anlaşılmaktadır. Bu felsefe görüşü, nesnelerin ve olguların derinliğine inmeksizin, sadece dış görünüşleriyle anlatma görüşünü savunur.
Böylece, Yeni Roman'da evren, tüm anlamını, gözümüzün önünde varolma gerçeğinde bulur. Antiromancılar, gözümüzün önünde durmakta olan bu dünyanın dopdolu, karmaşık ve yoğun gerçeğini dile getirmek istiyorlar.
"Yeni Roman" cıya göre, gerçek yaşantılarımız, çoğu zaman, dış dünyanın en önemsiz ve anlamsız görünen ayrıntılarına bağlanır ki, bunlar bilincimizde anlatımı güç yankılar yaparlar. Bir çakıltaşının adlandırılamayan rengi, ya da sessizlikte birdenbire çekilen bir sandalyenin çıkardığı tarif edemediğimiz ses gibi. Romancı bu “hiç” lerden hareketle, dış dünya ve insan gerçeğinin henüz dile getirilmemiş anlatımlarını arayacaktır.
Şimdiye kadar yayımlanan Antiroman örnekleri bu açıdan incelendiğinde, hemen hepsinde, romancının üzerine eğildiği konunun önemsizliğinde birleşilir. Örneğin, A. Robbe-Grillet'nin Le Voyeur adlı romanında, kol saatı satmak üzere bir adaya giden seyyar satıcının, altı saat sonra dönmeyi tasarlayarak, adada geçirdiği zamanın, görünüşte dümdüz hikayesi, ve polis romanlarında görmeye alıştığımız esrarlı bir cinayetin kopuk ayrıntıları yer alır.
M. Butor da La Modification adlı romanında, Paris-Roma yolculuğu yapmakta olan bir iş adamının, bu yolculuğu boyunca içinden geçen, sevgilisi ve karısı ile ilgili, hiç de olağanüstü görünmeyen duyuş ve düşüncelerini anlatmakla yetinmiş görünüyor. Bununla birlikte, “hiç” ten yapılmış gibi görünen bu eserleri okurken, zaman zaman kendimizi, "gerçeklikle yoğrulmuş bir dünya"da hissetmekteyiz.
Yeni Roman'a, bu daha tabii ve gerçek oluş özelliğini veren önemli noktalardan biri de, dış dünyada varolanla, bunun bilinçteki yankılarının, başka bir deyişle, gerçek öğ'elerle düşsel öğelerin kaynaşmış olarak yer almalarıdır. Tıpkı günlük hayatta, gözle görülenin yanı sıra bunun iç dünyamızda uyandırdığı gerçekdışı, elle tutulamaz, bir çeşit rüyalaşmış şeklinin belirerek, gerçekle yan yana yaşaması gibi. Bu gerçek-gerçekdışı öğeler kaynaşmasını özellikle A. Robbe-Grillet'nin romanlarında bulmaktayız.
Bu yönden, işaret etmek istediğimiz bir başka özellik de, Antiroman'ın “oluş halindeki gerçek” i vermek amacıdır. Geleneksel romanda olduğu gibi, belli bir olayın etrafında dondurulmuş dünya değildir bu. Romancı anlık değişmeleri yakalayarak, değişen, yeniden oluşan, silinen, biteviye tekrarlanan gerçeği aktarmaya çalışır romana. Nesnel dünyada görülen bu biteviye oluş hali, bilinç kımıldayışlarında da kendini gösterir. Geleneksel romanda sayfalarca sürüp giden ruh çözümlemelerine Yeni Roman yer vermemektedir.
2 - Yeni Roman'da Hareket Noktası Bakıştır:
Yeni Roman dünyaya ve insana, önyargıdan uzak, bağımsız ve yeni bir gözle bakmak ister. Romancının görüş alanına giren dünyanın dışında, bağlı kalınan herhangi bir tez, savunulan başkaca bir amaç yoktur.
Böylece Antiroman'da tasvir ön planda gelir ve, hemen kesintisiz olarak roman boyunca sürüp gider. Balzac tipi romanda ayrı ayrı görmeye alıştığımız tasvir ve olay, Yeni Roman'da iç içedir; tasvir özle kaynaşmıştır. Özellikle A. Robbe-Grillet'nin ve M. Butor'un romanlarında tasvire geniş ölçüde yer verildiğini görüyoruz. A. Robbe-Grillet'nin La Jalousie adlı romanında, nesnelerin durumu, nitelikleri, birbirlerine göre konumları geometrik bir netlikle, yer yer rakamlara dayanılarak, en ince ayrıntılara kadar verilmiştir. Denilebilir ki, roman başlıca şu üç öğeden yapılmıştır: kıskanç kocanın bakışı, bu bakış alanına giren nesneler, bunların bilinçte yarattığı kımıldayışlar.
Bu tasvirlerde, silik bir ayrıntı üzerinde uzun uzun durulmakta, okurun ilgisi ağır ağır yaratılan bir görünümün ardından sürüklenmekte, tam bir kesinliğe ulaşılmadan birdenbire geriye dönülerek, ilk elde edilen şekil silinip, bir başkasına yer verilmektedir. Bu tasvirlerin üzerimizde bıraktığı tedirgin edici, şaşırtıcı etkisinin nedeni, şimdiye kadar romanlarda net, kesin ve duruk tasvirler görmeye alışmış bulunmamız olsa gerek. Oysa ki, gerçek hayatta, belli bir nesneye her bakışımızda, onu az çok farklı görmemiz, belleğimizce bazı ayrıntıların değiştirilmiş olması, ya da silinmesi olağandır. Yeni Roman'daki tasvirler, nesnelerin algılanış şekliyle gerçeğe yaklaşmış olmuyor mu?
Bakıştan hareket eden ve tasvire geniş ölçüde yer veren Antiroman genellikle “şimdiki zaman” da yazılıyor. Ancak, bu, saatle ifade edilen, insanın dışında varolan ve dümdüz bir çizgi halinde gelişen kuramsal zaman olmayıp; Bergson'un ortaya attığı, P. Valery ve M. Proust'un, eserlerinde yer verdikleri “insan bilincindeki zaman” dır... Şöyle ki, yaşanılan an, bir yandan geçmişe yapılan dönüşlerle, öbür yandan geleceğin ön yaşantıları ile karmaşık bir nitelik kazanır. Tasvirlerde olduğu gibi, zamanda kopuşlar, tekrarlar, yenilenişler görülür.
3 - Yeni Roman'da İnsan Ve Nesne Anlayışı:
Geleneksel romandaki, dış özelliklerini inceden inceye bildiğimiz, düşüncelerinin tümünü okuduğumuz, bilinçaltı ve bilinçüstü gün ışığına dökülmüş, belli adı ve serüveni olan kahramana, Yeni Roman’da rastlamıyoruz. Yeni Roman'da kişiler genellikle adsızdırlar; “siz, o, onlar” gibi kişi zamirleriyle işaret olunurlar.
Romancı, insana, nesneye baktığı gibi, belli bir uzaklıktan ve objektif bir gözle bakmaya çalışır. Başka bir deyişle, canlı evrenin kişiliksiz parçacıklarıdır bunlar; öbür canlı varlıklar arasında, tabii bir şekilde yer alırlar. Bundan böyle insan, nesneler dünyasının merkezine yerleşmiş, ona anlam veren “imtiyazlı” varlık olarak yer almıyor romanda.
Buna karşılık, nesne, şimdiye kadar insanın kendisine verdiği anlamdan sıyrılarak, tek başına var olur; özgürdür ve bir ruha sahiptir. Böylece Yeni Roman'da maddesel dünya, insan hayatına çerçeve olan, kuru ve ölü bir dekor olmaktan çıkarak, zaman zaman insanla kaynaşan, canlı bir öğe haline gelmiş bulunuyor.
Antiroman'ın bu tutumu, ilk bakışta, Yeni Roman'ın nesneci (chosiste) olduğu ve insanı romandan kovduğu kanısını uyandırmıştır. A. Robbe-Grillet Yeni Roman-Yeni İnsan başlıklı yazısında ** bu kanıyı düzeltmek ister ve, insanın, Yeni Roman'ın her sayfasında, her satırında ve sözcüğünde varolduğunu; romana aktarılan nesnel dünyanın aslında insan bilincinde yansıyarak romana iletilmiş olduğunu belirtir.
N. Sarraute'un eserleri bir yana bırakılırsa, denilebilir ki, her şeye rağmen, Yeni Roman'da insan silik, kişiliği gizlenmiş ve nesnenin önünde gerilemiş olarak yer alıyor. Jean Bertrand Barrére La cure d'Amaigrissement du Roman adlı eleştirmesinde, geleneksel romanda çok sayıda insan ve çeşitli tipte kişi bulunmasına karşılık, Yeni Roman'da ilginin tek kahraman üzerinde toplanmasını, roman türünde bir çeşit daralma ve kısırlaşma olarak yorumluyor.
4 - Yeni Roman'da Dil ve Biçim Yenilikleri:
Yeni Roman'da öz ön planda gelmekte, dil ve biçim özü anlatmada bir araç olarak kabul edilmektedir. Dil özentisiz, süssüz, konuşma diline yakındır.
Yeni Roman'cının, zaman zaman, dilbilgisi kurallarından dışarı çıktığı, düşük ya da yanlış anlatımlara yer verdiği görülür. Bu hal özellikle, dış dünyadan bilinç hareketlerine ve bilinçten tekrar dış dünyaya birdenbire geçişler sırasında ortaya çıkmaktadır.
Antiroman'ın ilkelerinden biri de, istemli olarak şiir havasından uzaklaşmak ve en ince nüansları “sıradan” bir şekil içinde vermektir. Romancı buna, tırnak içine almak suretiyle sık sık kullandığı beylik sözler ve klişeler yoluyla ulaşır.
En çok göze çarpan yeniliklerden biri de tekrarlardır. Kimi zaman bir sözcük, kimi zaman cümlenin bir kısmı, bir ya da birkaç defa tekrarlanır. Bu tekrarlar bir yandan dili özentisiz, günlük konuşma tonuna iter, öbür yandan, aynı şeyin defalarca tekrarlarının yarattığı “bir çeşit büyüleme” ile, okuyucuyu anlatılmak istenen düşünce ve duyguya uygun psikolojik ortama sokar.
Noktalama işaretleri: Antiroman cümleleri, çoğu zaman, nokta, ya da noktalı virgül yerine, virgülle ayrılmaktadır. Kişilerin konuşmaları tırnak içine alınarak metinle kaynaştırılır.
Uzun ve çapraşık cümlelerden kaçınan Yeni Roman, bunun yerine, üstüste iki noktaya başvurur. Anlamı tamamlanmamış ve yan yana üç nokta ile bitirilen cümlelere de sık sık rastlanır Önemsenilen, ilginç bulunan sözcükler ya da cümle parçaları çizgi işaretiyle ya da iki çizgi arasına alınarak belirlenirler. Ayrıca, parantez içi açıklamalarına sık sık yer verilmektedir.
10 Nisan 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder