RSS

10 Nisan 2010 Cumartesi

NATHALIE SARRAUTE / YENİ ROMAN /

Le Nouvel Observateur' den çeviren: Hülya Tufan
Kitap-lık / sayı: 13
Ocak-Şubat 1995


Nathalie Sarraute, XX.. Yüzyıl romanının kilometre taşlarından biri. Rusya’da doğdu, Fransızca yazdı, yazıyor. Yeni roman'ın gerçek öncüsü olduğu çok sonra anlaşılabildi. Sartre, hemen selâmladı çıkışını; ama önemi Martereau romanıyla kabul gördü daha çok; Altın Meyveler ile uluslararası arenaya çıkabildi.

Sarraute'un iç konuşmalarının labirentine bağlı yazı tekniği kitaptan kitaba gelişerek yetkin bir örümcek ağı oluşturur. Bir o kadar da tiyatrosuyla ağırlığını duyurmuş olması da "söz"e yaklaşımındaki “tek” liği açıklar. Nasıl "başlangıçta söz vardı"ysa, sonda sonuçta da söz'ün, bazı ucu açık kalmış bir söz ırmağının varolduğunu kanıtlar Sarraute'un yapıtı. İnce, ipince bir yapıt
.




O. Quirot: "Enfance" (Çocukluk) adında özyaşamöyküsel bir kitabınız dışında, kendinizden pek az söz ettiniz. Yapıtınızın maddesine dönüşen bu bilinç düzeyini kendinizde nasıl buldunuz?
N.Sarraute: Enfance'tan sonra kendim üzerine hiçbir şey yazmayacağımı söylemiştim. Çünkü, her halükarda, çocukluğumun, Rusya'ya dönüşümün ve burada, annemle babamın boşanmasının binlerce kişiyle ortak bir durum olduğundan eminim. Birtakım şeylere az ya da çok duyarlı mizaçlar olduğuna ve koşulların pek de önemli olmadığına inanıyorum. Proust şöyle derdi: koşullar onda bir, konum ise onda dokuz. Başka bir yerde, birbirine tapan bir ana-babanın çocuğu olarak, vb. doğabilir, yine de nereden geldiğini bilmediğim bu türden bir duyarlılık tepkisine sahip olabilirdim.


O. Quirot: İki dil, yani Fransızca'yla Rusça arasında bir gidiş-dönüşten geliyor olmasın o duyarlılık?
N.Sarraute:
Hayır. Benim dilim, başlangıcından beri Fransızca'ydı. Fransa'ya geldiğimde 2 yaşındaydım, bir Fransız dadım vardı, 3 yaşında, Feuillantines Sokağı'ndaki çocuk yuvasına gittim, 6 yaşına kadar burada kaldım. Rusya' da, yalnızca 6 ile 8 buçuk yaşları arasında kaldım, üstelik okula da gitmedim. Ondan sonra da, 8 buçuk yaşından 36 yaşına kadar buradan hiçbir yere gitmedim…Ben yazarken, Rus dili hiçbir zaman devreye girmedi. Bunun herhangi bir rol oynadığını sanmıyorum, ya da oynadıysa bile, hiç bilincinde değilim. Böyle bir şeyi kabullenmek beni rahatsız etmez ancak doğru olmadığını düşünüyorum.


O. Quirot: Bir bütün resminden yola çıkıp sonra silen ressamlar gibi mi çalışıyorsunuz?
N.Sarraute: Bende kesinlikle bütün resmi kavramı yoktur. Her şey yavaş yavaş olur biter. Çalışmam son derece güdüseldir. Hiçbir şey, kararlaştırılmış, önceden ayarlanmış değildir.
Bir şeye başlarım, sonra, neden bilmem, duruveririm; herhalde yettiği için, bıktığım için ya da bir tür doruk noktasına varılmıştır, hepsi bu.


O. Quirot: Güdüsel bir çalışma diyorsunuz ama, c bir kez daha, size yakıştırdıkları Yeni Roman yaftasına değinmiyorsunuz. Yani insanı, günün birinde edebiyatı alıp, onu anlatının dışında bir şeye dönüştürmeye iten gerçekten de içgüdü müdür?
N.Sarraute: Sadece, benim söylemek istediklerim "mevcut biçimlerin içine, yani ana kişileri olan, entrikası olan romanın içine girmiyordu. Bunlar, ayrıca, hayranlık duyulası biçimlerdir. Ancak, eğilimler havada tek başına duran, özel bir kişiye ait olmayan, birbirinden ayrı hareketlerdi. Ben, kendime uygun düşen aracı arıyor, bulamıyordum. Sonra, birdenbire, öylesine, 1932' de, oluverdi, ayrıca "Tropismes" içinde kalmış olan bir metin yazdım.


O. Quirot: Bu gerçekten kişisel bir olanaksızlık mıydı, yoksa geçersiz olduğunu düşündüğünüz bir biçimin yarattığı bıkkınlık mı?
N.Sarraute:
Sevdiğim pek çok klasik, pek çok eski yazar vardır, örneğin Balzac. Ama onlar, birer kaşifti ve onların keşiflerini tekrarlamanın olanaksız olduğunu düşiinüyordum. "L’ére du soupçon"u (Kuşku çağı) o yüzden yazdım. Hala aynı şeyi düşünüyorum. Şimdi ne mi yazıyorum? "L'usage de la parole"deki (Sözün Kullanımı) gibi kısa metinler.


O. Quirot: Günün birinde, kendi kendinize "edebiyat bu da olabilir" dedirten bir şok mu oldu?
N.Sarraute:
Evet, büyük bir şok; 1924'te Proust'u okuduğumda, bilinmeyen bir dünya ve bir biçim açımlandı. Yine aynı şekilde Joyce'un "Ulysses"i: O dünya harekete geçti. Şimdi, eskiden birbirini izler bir biçimde okumadığım Proust'un tüm yapıtlarını yeniden okudum, "Ulysses"i de yeniden okuyorum. Bir de Virginia Woolf vardı, "Mrs Dalloway"i çok sevdim. Woolf'un adını pek anmam çünkü hemen onunla benim aramda, gerçekte var olmayan, bir akrabalık, bir benzerlik bulunur. Ona hayranım ama bende duyarlılık eylem halindedir; bu, kimi zaman oldukça şiddetli dramatik bir eylemdir, halbuki onda, açık bir bilincin içinden geçerek akıp giden şiirsel bir dünya vardır. Ancak bir kadın, bir kadını zikrettiği andan itibaren ... Umarım, bugün artık bu durum ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla, ondan söz edebilirim.


O. Quirot: Evet ama oyunlarınızdan yeniden söz ediliyor, değil mi?
N.Sarraute:
Onları çok uzun zaman önce yazdım ... Ben hep, yazmakta olduğum şeyin içindeyimdir. Hani ne derler, beni o kıskacına alır. Ama, oyuncular, sahneleme, vb. sayesinde, asla yeniden bakmadığım bu metinler, gözümün önünde, benden başkalarında -ve kimi zaman daha yoğun olarak yeniden yaşamaya başlıyor. Bu benim çok hoşuma gidiyor çünkü, bugün bile, hiç kimsenin bunu duyumsamadığı izlenimini taşıyorum, çünkü ben, sözü edilmeyen şeylerden söz ediyorum. Başlangıçta, "Tropismes"i yakın arkadaşlarıma okuduğumda, bana 'bu hiçbir şeyi temsil etmiyor" diyorlardı. Allahtan bir tanığım vardı, kocam. O olmasa, zorlanırdım.



O. Quirot: Yaş, anımsamanın, belleğin keyfini sürmek midir?
N.Sarraute:
Ben yazdığımda, yaşım yoktur, cinsiyetim yoktur, hiçbir şeyim yoktur. Görünürde, bana ait olan ve benim yapabildiğimce aktarmaya çalıştığım bir şeye dalmışımdır. Size yaşınızı, başkaları anımsatır. Bunu, incelikleri ya da titizliklerinden yaparlar, ama insanın kendisi onun bilincinde değildir. Yaş, anımsama, bellek değildir. Hem, insan 40 yaşında, bir ihtiyardan daha bilge olabilir. Elbette, birçok şeyin tanığı oldum. Kimi zaman onları çok güçlü bir biçimde yaşadım ama, onlar, benim için temel olan şeyde, yani yazıda hiçbir rol oynamadılar.

Hiç yorum yok: