RSS

2 Haziran 2010 Çarşamba

SAİT FAİK ABASIYANIK / HİKÂYELERİ

Sait Faik'in 171 hikayesi on iki kitabında toplanmıştır. Bu kitapların ilki Semaver olup, 1936 yılında yayımlanmıştır. Peyami Sefa'ya göre, bu hikayelerde "mahzun ve sevimli bir çocuğun kekelemesi vardı. Hikayeleri, bir sigara paketinin arkasına acele çizilmiş krokiler gibi “nâtemamdı.” Kitap, birçok yanlışlarla dolu olarak çıkmış, beklediği yankıyı uyandırmamıştı. Fakat o, hikaye yazmağa devam etmiş, ikinci kitabı olan sarnıç 1939 yılında yayımlamıştı. Bu kitap da fazla yankı uyandırmamıştı. Fakat üçüncü kitabı Şahmerdan'daki hikayeler, memleket konularına dönük hikayelerdi. "Sait Faik, bu kitaptaki hikayeler dışında memleket gerçeğine fazlaca dokunmamıştır.

Yaşasın Edebiyat adlı yazısında, "hikayelerimi kitaplarda toplamak hoşuma gidiyor" diyor. Bu yüzden de 1948 yılından sonra ard arda hikaye kitapları Varlık Yayınları arasında çıktı.

Sait Faik, hikayelerinde olaya fazla önem vermez. Şiire ve etkiye en uygun dramatik anları incelerdi. Bu yüzden hikayelerinde şiirli ve sihirli bir hava vardır. Yarı gözlem, yarı düş ürünü olan hikayelerinde toplumu, her biri kendi aleminde bireyler topluluğu olarak ele almıştır. İnsanları yakından tanımıştı ve hakları yenenlerin tarafını tutmuştu. İnsanlık duygularını yitirmiş, aç gözlü vurgunculardan, iki yüzlü kişilerden nefret etmiş, onlardan uzaklaşmıştı. Politika ile, ideolojilerle, sınıflarla ilgilenmezdi. O, insanları toplum içindeki yerlerine ve yaptıkları işlere göre değil, insanlık duygularına göre sınıflara ayırırdı. Onu şu ya da bu ideoloji ardında olmakla suçlayanlar, ona çelme takmakla üne erişeceklerini sanmış kişilerdir.

Sait Faik'in hikayelerinin çoğunda gözlemciliğin ortaya koyduğu gerçekleri buluruz. Fakat son yazdığı hikayelerde gerçeküstücülüğe yöneldiğini görüyoruz. Bu yönelişe, biraz da dava hikayeciliği çığırtkanlarının sebep olduğunu söyleyebiliriz. Kendisi, bu yönelişi, Kırlangıç Yuvasındaki Kadın adlı hikayesinde şöyle anlatıyor: "Bıktım doğrusu artık; insanoğlunun çektiğini, çekmediğini anlatmaktan. Bıkmaktan vazgeçtim, anlatamadım. Yazdım, beceremedim. Kendi kendimi ne aynada, ne düşte, ne hayalde, ne de fotoğrafta göremedim de, tuttum, sarı saçları vardı, dedim. Gözleri yaradana yan bakardı, dedim. Akşamları iki kadeh içerdi, dedim. Şuna güler, şuna. üzülürdü, dedim. Ona çok haksızlık ettiler, dedim .. Zengine sövdüm. Fakirine enayi gibi acıdım. Nerdeyse dünyaya nizamat vermeğe kalkacaktım."

Sait Faik'in gerçeküstücü hikayelerini Alemdağ'da Var Bir Yılan adlı kitabında buluruz daha çok. Öbür kitaplarında da rastlanır bu tip hikayelerine. Kırlangıç Yuvasındaki Kadın, Alemdağ'da Var Bir Yılan, Panço'nun Rüyası, Yılan Uykusu; Kalinikhta gibi hikayeler gerçeküstü hikayelerine örnek olarak verilebilir. Vedat Günyol diyor ki: Sait Faik, bu hikayelerinde, hele Yılan Uykusu'nda sürrealizm'e, adeta serin bir kaynağa gider gibi öyle kolay, öyle tabii gidivermiş .. Sait Faik sürrealizm'e, içeri tepilmiş isteklerini bir düş aleminde gerçek görme arzusunun verdiği dayanılmaz, ama o nisbette tabii bir ihtirasla düpedüz, kendiliğinden kayıvermiş."

Sait Faik, ada ve deniz hikayeleri yanında İstanbul şehrinin hikayesini yazdı. Anadolu’ya uzanamadı. Fakat o insanların içindeki dramı yazdı, onun için insan her yerde insandı. İnsanın iç dramı yanında tabiat senfonisini de yaşatmasını bilmişti. Roger Bodart, onu ünlü hikayecilerle bir safta görürken onun bütün bu yönlerini biliyordu.

Hikayelerinde kullandığı dil herkesin anlıyacağı biçimde arı bir Türkçe’dir. Fazla süse önem vermez,. Cümleleri kısadır. Bu kısa ve süssüz cümlelerle insanı büyüleyen, şaşırtan güzellikler yaratmasını bilmiştir. Türkçenin sadeleşmesini izlemiş, hikayelerinde yeni sözcükleri kullanmıştır. Bir konuşmasında, "yeni edebiyatımız için dil devrimini büyük bir şans ve kazanç sayıyorum," demişti. Fransızca bildiği halde hikayelerinde yabancı sözcük kullanmamış, argoya yer vermiştir.

Sait Faik'in dilini biraz savruk bulurlar. Gerçekten de bazı cümleleri bozuktur. Fakat, Melih Cevdet Anday'ın Mavi dergisinde dediği gibi, "bu onun üslûbu olmuştu. Üslûbu vardı Sait Faik'in. Bence diline savruk değildi, bile bile yapıyordu yaptığını."



Muzaffer Uyguner / Varlık Yayınları 1964

Hiç yorum yok: