RSS

28 Şubat 2011 Pazartesi

VINCENT Van GOGH, Theo'ya Mektuplar

Tarihsiz


Sevgili Theo,

Mont Majour'da geçirdim günümü, dostum asteğmen de gelmişti benimle. Şimdi döndük.

Asırlık bahçeyi bir arada gezip nefis incirler çaldık. Daha büyük olsaydı bu bahçe, Zola'nın Paradou'suna benzetirdim: uzun sazlar, asmalar, sarmaşıklar, incir ve zeytin ağaçları, en canlı turuncu renkte çiçekleriyle nar ağaçları, asırlık serviler, dişbudak ve söğütler, kaya meşeleri, yarı sökülmüş merdivenler, yıkılmış sivri kemerli pencereler, yosun tutmuş beyaz kaya blokları ve orda burada yeşilliğin içine serpili çökmüş duvar kalıntıları; oradan bir desen daha getirdim, ama bahçenin değil. Böylece 3 desen oldu, yarım düzineyi bulunca gönderirim.

Dün Fontvieilles'e gittik, Bock ile Mc.Kn.'i ziyarete... ama bu baylar bir haftalığına İsviçreye gitmişlerdi, gezmek için.

Sıcak her zamanki gibi bana iyi geliyor sanıyorum, her ne kadar çok sivrisinek ve sinek varsa da.

Şu anlarda daha çok desene çalışmakla iyi yaptığımı sanıyorum, tuval ve boyaları Gauguin'in geleceği zamana saklıyorum.

İnsan kalemle kâğıdı nasıl rahat kullanırsa, boyayı da öyle çekinmeden kullanabilmeliydi. Oysa ben rengi ziyan etmek korkusuyla: bozuyorum çok kez boyalı bir etüdü.

Kâğıdı bir mektup yazmak için değil de, bir desen çizmek için kullanırsam, hiç bozmam, ne kadar Whatman kağıdı alırsam o kadar desen çıkartırım. Sanıyorum ki zengin olsam şimdi sarf ettiğim paradan daha az sarf ederdim.


Hatırlıyor musun Guy de Maupassant'da tavşan ve başka av hayvanları peşinde koşan bir avcı vardır, adamcağız on yıl boyunca avlanmakla vakit geçirmiş, öylesine yorulmuş ki evleneceği zaman erkekliğinin kalmadığını görüp büyük kaygı ve üzüntülere kapılmış.

Hoş bu bay gibi evlenmek isteğinde ve durumunda olmadığım halde, ona benziyorum bir bakıma. Ziem hocaya inanılırsa, adamın erkekliği kalmayınca ihtirasa kapılırmış. Erkekliğim olsun olmasın pek umurumda değil, ama bunun ister istemez ihtirasa varmasına razı olmam...

Tuhaf değil mi ki bütün sanatçılar, şair, müzisyen ya da ressam olsun, hepsi paradan yana bahtsızdırlar - bahtlı olanları bile para sıkıntısı içindedirler? Geçenlerde Maupassant üstüne söylediklerin de bu gerçeği kanıtlar.

Hep sorulup hep cevapsız kalan şu soruya varırız: hayatı bütünüyle görebiliyor muyuz biz? Ya da ölümden önce yalnız bir yarım küresini mi görüyoruz?

Ressamlar - yalnız onlardan söz edecek olursak - ölüp gömüldükten sonra kendilerinden sonra gelen bir ya da birkaç kuşağa seslenirler eserleriyle.

Bununla mı kalıyor yoksa daha da ötesi var mı? Ressamın hayatında ölüm belki de en zor şey değil.

Ben bu işleri hiç anlamadığımı açıkça söylüyorum, ama yıldızları görünce derin düşüncelere dalıyorum, nasıl ki haritalarda ufacık kara, noktalarla gösterilen şehirler ve köylere bakınca safça düşlere dalıyorsam ansızın.

“Gökteki ışıklı noktalar niçin Fransa haritasındaki noktalardan daha az ulaşılır olsun bizim için ?” diyorum kendi kendime.

Tarascon ya da Rouen'a gitmek için trene bindiğimiz gibi, ölüme binip bir yıldıza mı gideriz ?

Bu düşünce sürecinde gerçek olan bir şey varsa, yaşadığım sürece bir yıldıza gidemediğimiz ve öldükten sonra da trene binemediğimizdir.

Yani demek istediğim şu ki vapurlar, otobüsler, trenler nasıl yeryüzünün taşıtlarıysa, koleranın, kum hastalığının, veremin, kanserin gök taşıtları olması pekâlâ mümkündür.

Rahat rahat ihtiyarlıktan ölmekse oraya yürüyerek gitmek olur.

"Bununla mı kalıyor yoksa daha da ötesi var mı? Ressamın hayatında ölüm belki de en zor şey değil.

Ben bu işleri hiç anlamadığımı açıkça söylüyorum, ama yıldızları görünce derin düşüncelere dalıyorum, nasıl ki haritalarda ufacık kara, noktalarla gösterilen şehirler ve köylere bakınca safça düşlere dalıyorsam ansızın.

“Gökteki ışıklı noktalar niçin Fransa haritasındaki noktalardan daha az ulaşılır olsun bizim için ?” diyorum kendi kendime.

Tarascon ya da Rouen'a gitmek için trene bindiğimiz gibi, ölüme binip bir yıldıza mı gideriz ?

Bu düşünce sürecinde gerçek olan bir şey varsa, yaşadığım sürece bir yıldıza gidemediğimiz ve öldükten sonra da trene binemediğimizdir.

Yani demek istediğim şu ki vapurlar, otobüsler, trenler nasıl yeryüzünün taşıtlarıysa, koleranın, kum hastalığının, veremin, kanserin gök taşıtları olması pekâlâ mümkündür.

Rahat rahat ihtiyarlıktan ölmekse oraya yürüyerek gitmek olur."

Hiç yorum yok: