RSS

28 Mayıs 2011 Cumartesi

INGEBORG BACHMANN


“INGEBORG BACHMANN’LA KONUŞMA”



(Bu konuşma, Ingeborg Bachmann’a Bremen Yazın Ödülü’nün verilmesi dolayısıyla, yazar ve sanat tarihçisi Gustav Rene Hocke tarafından yapılmıştır. )



“Ertelenmiş Zaman” ve “Büyük Ayının Çağrısı” adlı şiir kitaplarının sahibi Ingeborg Bachmann, bir buçuk yıllık bir aradan sonra yine Roma’ya, Rönesans mahallesine yerleşti; burası, içinde Bramante’nin ünlü Cortile’sinin, biçim açısından yetkin düzeydeki o kristalin bulunduğu Santa Maria del la Pace’nin yakınında.

Bachmann burada, yine 16. yüzyıldan kalma bir Palazzo’da küçük bir daire buldu. “Evim son derece sade,” diyor, “ama ben özellikle bu mahalleyi seviyorum. Çalışma odam vaktiyle nöbetçilerin odasıymış. Tuhaf değil mi? Roma’da daha önce oturmuş olduğum daire de, aynı dönemden kalma bir Palazzo’nun nöbetçi odasındaydı.”

“Uğraşınız nöbet tutmaktan çok düşlemek olduğu için mi bunu tuhaf buluyorsunuz?” Bachmann gülüyor, ama hemen ardından ciddileşiveriyor, onu daha eskiden Roma’da, konserlerde, konferansıarda, dost çevresinde gördükleri zamanki kadar ciddi ve içine kapanık oluveriyor:

“Tuhaf, çünkü direnmeye çağıran bir uyarı gibi. Nöbet tutmak, aynı zamanda yoğunlaşmak, belli bir yerde kalmak anlamını taşıyor. Amerika, Almanya, Avusturya ve Fransa’ya yapılan uzun yolculuklarla dolu bir yılı ardımda bıraktım. Yeniden Roma’da olmaktan memnunum.”

Son deneyimlerinden sonra, neden İtalya’nın başkentinde yaşamayı yeğlediğini soruyorum. Önce kaçamak bir yanıt veriyor: “Ya akıl almaz şansıma ne dersiniz? Buraya henüz dönmüştüm ki, Bremen Yazın Ödülü’nün yarısının bana verildiği haberini aldım.”

Bunu, neredeyse korku dolu bir gülümsemeyle söylüyor ve ekliyor:

“Herhalde bu denli uygun düşen bir ödül az olmuştur…”

Duraklıyor. Bu fırsattan yararlanıp, Bremen Senatosu’nun bu nesnel bakımdan övgüye değer kararından ötürü kendisini kutluyorum.

Bachmann, sözü bıraktığı yerden alıyor. “Çünkü biliyorsunuz, Roma pahalı bir yer.”

“Ama yine de buraya döndünüz, öyle değil mi? O halde nedir Roma’nın anlamı sizin için?”

Ingeborg Bachmann yanıt vermezden önce biraz duruyor. Bu soruyu büyük bir olasılıkla sık sık kendisine sormuş olduğu için, sözcüklerini tam olarak tarttığı izlenimine kapılıyorum.

“Belki bunu size bir görüntü çizerek açıklayabilirim”, diyor sonunda. “Bernini’nin, St. Peter Katedrali’nin önündeki sütunlar dizisine, insanlığı kucaklayan iki kol görüntüsünü vermiş olduğu söylenir.

Avrupa’nın veya Amerika’nın başkaca büyük kentlerinde insanın yalnızlığa düşmesi kolaydır. Roma’nın çekiciliği ise, en azından benim için, bu kenti insanın tinsel bir vatan duygusunu duyabileceği son büyük kent olarak görmemden kaynaklanıyor.

Belki de insanın -nasıl anlatayım, bilemiyorum- kucaklandığı son yerlerden biri. Roma, tıpkı sütunlu geçitler gibi, açık bir kent, ve geçmiş yüzyılların bu birbiri içersine geçmiş görüntüleriyle herhalde özel bir güç kazanıyor. Bunda bir mesaj var, aynı zamanda ütopya olan bir kentin mesajı. Roma’nın etkisi yalnızca varolandan kaynaklanmıyor; bu kent aynı zamanda o çok kesitli varlığı içersinde barındırdığı olanaklar aracılığıyla da etkin oluyor.”

“Ancak Roma, yabancılara karşı olumsuz bir tavır da takınabilir. İnsan bunu belki aradan ancak uzun zaman geçtikten sonra duyumsayabilir. Burada şimdi yine bir dost çevreniz var mı? Tanıdıklarınız, meslekdaşlarınız var mı?”

“Evet, Roma hiç kuşkusuz reddedici de olabilir; ama özellikle bu, beni bu kentte en az rahatsız eden şey. Roma’da olduğumda, bu kentte kimlerin bulunduğu bana önemsiz görünüyor. Herhangi bir birey de burada kimi zaman fazlalık gibi gözükebilir. Ama insan Roma’da bu yüzden bunalmaz. O açıklanamaz vatan duygusu varlığını korur. Önemli olan, insana Roma’da ne olduğudur, insanın Roma’dan geriye neyi götürdüğüdür. Evet, burada birkaç dostum ve tanıdığım var bile: Şu anda ne yazık ki burada bulunmayan Marie-Luise Kaschnitz, sonm çağdaş şiire ait Roma antolojilerinin, ‘Botteghe Oscure’nin yayımcısı Marguerite Caetani ve daha birkaç dost. Ayrıca ‘Botteghe Oscure’de birkaç yeni şiirim yayımlanacak.”

“Demek çalışmak için burada uzunca bir zaman kalmak istiyorsunuz? Yeni tasarılarınız var mı?”

“Adı ‘Manhattan-Baladı’ olacak bir radyo oyunu üzerinde çalışıyorum. Baladı andıran bir aşk öyküsü.

Manhattan’ın bütün büyük kentlerle paylaştığı o gizemli atmosfer de içersinde. Görüntülerin ve olayların sınırsızlığı. Sonra düzyazılardan oluşma bir kitap hazırlıyorum. Kitapta dar anlamda öyküler değil, ama daha çok kendime özgü bir yol bulmamı amaçlayan denemeler yer alacak. Evet, gördüğünüz gibi, burada çalışmak istiyorum, her şeyden önce çalışmayı ve yoğunlaşmayı amaçlıyorum.”

“Bir İtalyanca şiirde bir defasında şöyle yazmıştınız: ‘O zaman yaşam, kucağına düştü”

“Burada yeniden yaşam olacağını sanıyorum - kendini çalışma içersinde sergileyen bir yaşam, bunu kuvvetle umuyorum ...”

Hiç yorum yok: