
"Kentlerin havaalanlarından çok düşalanlarına gereksinimi var. Yeni düşalanları yapılmalı,olanlar restore edilmeli ya da tümden yokedilmeli."
Adı Farsçadan geliyordu. Nilgün: Çivit Mavisi. O bu renkti. Çivit Mavi bir Marmara' yı temsil eder gibi. Mavi Marmara; Nilgün Marmara... Kırılgandı, hassastı. Güzeldi. Bir vardı bir de yoktu. Mor rengi seviyordu ama maviydi. Bir yerlerde sanki birşeyler kanıyordu. Çivit mavisine kırmızı sızıyor,kelimeleri mora çalıyordu... Kimilerine göre bir şairdi, bir değildi. Peki o şair olmak istemiş miydi?
1987 yılında, 29 yaşındayken yaşamına son veren şair Marmara için , İyiler Erken Ölür başlıklı yazısında Cezmi Ersöz şöyle diyor: " O dokunulmaz güzelliği ve ağzının kenarında ışıldayan o masum kanla kendisini boşluğa bıraktı. Tanıklar söylüyor, yere düşerken hiç çığlık atmamış."
Nilgün Marmara ,böyle sessiz sedasız, Kızıltoprak semtinde kendini bu dünyadan uzaklaştırmasaydı, yine bu denli anlaşılmak istenecek miydi?
Ne yazık ki Nilgün Marmara'nın ölümü bir bilinmeyen olarak kalcak ve biz onu cevapsız sorularla, şiirleriyle tanıyıp anacağız ama aklımızda belki de ençok J.P. Sartre 'ın ,"intihar, dünyada var olmanın başka bir yoludur" cümlesini ele alışıyla, adımlarını bu anlamda atıp atmadığını sorgulayacağız...
Bunun gibi birçok soru cevapsız kalacak ama her ne olursa olsun , çivit mavisine sızan kanla , gitgide mora çalan sözcüklerinin rengi yerleşik şiir bilincimizi alt üst etti ve Nilgün Marmara akılda kalan görüntüsüyle; giydiği elbiseleri , omzundaki mor şalı ve şiirlerinin rengiyle ' Mor ' ve uç bir şair olarak bilindi.
Nilgün Marmara adı geçtiğinde Ece Ayhan da akla geliyor. Onu belki en derin en doğru Ece Ayhan anlatıyor. Özellikle de Caz Çağının İdolleri Scott Fitzgerald'in eşi Zelda Sayre gibi çılgın oluşunu: " Nilgün Marmara, başka (güzelim ve canım) insan- insan boyutları bir yana ; 'uç' ta olmuş olmasıyla , hatta yaşamın ve yaşamının en ucunda bulunmuş olmakla sanırım kendi kendini açıklayabilir. Belki de bu yüzden ona Zelda diyordum."
Nilgün Marmara ve Sylvia Plath
Nilgün Marmara ve Sylvia Plath arasında bir öncül ve ardıl ilişkisi vardır.. Plath , Nilgün Marmara'nın öncülüydü. Marmara 'da aynı Plath gibi hayal kırıklıklarını kırdı/ yapıştırdı. Gerçek ve düş arasındaki perdeyi kaldırdı. . Duygulanımlarının , ölüme sürüklenişinin izini sürdü. Ancak izlediği yol her ne kadar Sylvia Plath'la arasında büyük bir benzerlik olduğunu düşündürse de Plath'ın dış çevresine yaşamı boyunca kapalı olduğu ve histerik tavırlar sergilediği bilinir; Marmara ise aksine çılgınca yaşama tutunmaya çalışmıştır. Ayrıca Plath ölümü her daim kaçış olarak görmüş zaman zaman da ( ilk intihar girişimi 16 yaşında olmak üzere her on yılda bir deneyip) kaçış eylemlerinde bulunmuş.
Yine yaptım
Yine yaptım işte
On yılda bir kere
Beceririm bunu ben
Plath, ölümünün kapısını bir kaç kez çalmaya gidip geri dönmüşken, Marmara tereddütsüz tek seferde kapıyı kırıp ölümle yüzleşmiştir.
Savrulan Beden
bir zora koşulmuş bedenimin,
olduğum gibi ölmeliyim olduğum gibi
tüy; kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden
kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın
Nilgün Marmara' nın, bir kadının olmak isteyeceği kadar güzel olduğu söylenir. Fotoğraflarında da şiirlerinde de bir kendinden eminlik, dik ve asi duruş hissedilir.
Marmara'nın ilk şiirlerinde kimseden ve hayattan yardım dilemeyen, gece boyunca kendi duygularına teslim olup var olma savaşı veren Marmara vardır. Kendini güne hazırlayan Marmara, bunu mekanın kokusunu duyumsatarak ve varlığının çırpınışına şahit olan gökyüzüne yüzünü dönerek yapar. Şiirinde tüm gece yıldızlarl aberaber yanıp söner ve sabaha dingin bir Marmara hazırlar. Ayine dönüşen bu hazırlık ilerleyen yıllarda kaleme aldığı şiirlerde de gözlenir.
Geceleri tüm genişlik ve yok oluyordum
Güvencesi güç ay ve yıldıztakımı altında ,
Kimi an, ben zıplıyordum üzerlerine.
Şiirlerinde yer alan billûr güller, pıhtı çantası, göksel döşek, ruhlanan bardaklar,uçurtma ağacı, canavarın fistanı dikkat çekici imgelerdendir. Yarasalar, gökyüzü, ay, pencere, kadırga, yıldız, mor,karakuşlar, kuş imgeleri de sıkça yer verdiği ,anlamı değişmeyen imgeler arasındadır. Kara kuşlar ve kargalarla çevresinde ona zarar veren bir zümreyi imlediği anlaşılır. Martı simgesi de onun kurtarıcı olarak betimlediği imgelerdendir. Ayrıca "su"yla ölümü ; "pencere tutsağı"yla da kendisini imler.
Marmara'nın "Ak bir çizgili çocuk tulumudur..." diye başalaan şiirinde , gökyüzünün sabahları ona, yaşama sevinçlerini, yenilenmeyi ve masumluğu hissettirdiğine dair izler görülür. Ancak akşama doğru, yolunda giden bu duyguların kötüleşeceğini , şiirinde ki "bebek" in büyümesiyle işaret eder. Saatler ilerledikçe öfkesinin büyüyeceğini, dinginliğin kaybolacağını ve içinden çıkılmaz bir hal olduğunu anlarız.
Ak bir çizgili çocuk tulumudur
Gök kimi sabah
Kendini geceye bırakan Marmara, zihnine hücum eden imgeleri, ifade edeceği kelimeleri yarasaların telaşı ve gece uçuşuyla verir. Geceyle arasında ki dostluk, ay gökyüzü, yıldız gibi imgelerden açıkca görülür. " Yıkım " isimli şiirinde insanların aydan kopup geldiğini ve bunun bir doğum gibi gözükse de aslında ölüm olduğunu ayrıca Ay' a öfkelenmesi ona duyduğu sonsuz sevginin tohumlarını hissettirir.
Ayın soyağacında asılı bebekleri
Vuruyorduk bir bir keskin bakışla
Böylece iniyordu küçük cesetler
Yerkürenin donuk kıvrımlarına
Nilgün Marmara'nın on yıllık şiir serüveni, şairin aklına düşen intihar fikrinin eyleme dönüşeceği ana kadar geçirdiği tüm kaos evrimini kapsar. Onun anaforlu dünyasıyla duygularını ifade edebilecek kelimeler bulamayıp yada seçemeyip yeni kelimeler türettiği şiirlerinde içinde ki kaosta çarpışan kelimelerin mısralara düşerken hayata karşı bir kalkan oluşturması, vücudun antikor oluşturması kadar doğal ve süreklidir.
Belki de bu yüzden şiirleri, kendi kişisel kaotik iç devinim yaşayan bir okura, bir anda tüm kaosundan uzaklaştırabilecek bir felaket haberiyle aynı etkiyi verir. Nilgün Marmara bence , zihin ya çok karışıkken bir çıkış bulmak yada zihin çok dinginken anlaşılmak için okunur. Ama ikisinde de aynı etki görülür.
G.Sesil Sar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder