RSS

20 Şubat 2010 Cumartesi

NOAM CHOMSKY - SÜRDÜRÜLEMEZ KALKINMA

SÜRDÜRÜLEMEZ KALKINMA

2000 yılında yapılan bir söyleşide Chomsky'ye şu soru soruldu: "ABD'nin gelişmekte olan dünyayı sürdürülebilir kalkınma için zorla­masının ardındaki saikler nelerdir?"

Chomsky'nin yanıtı şöyleydi:


Bunu ilk kez duyuyorum. ABD sürdürülebilir kalkınmayı mı zorluyor? Benim bildiğim kadarıyla ABD'nin zorlaması sürdürülemez kalkınma­ma içindir. Örneğin Ticari Fikri Mülkiyet ve Ticari Yatırım Önlemleri (TRIP ve TRIM) gibi Dünya Ticaret Örgütünün kurallarına bir bakın, ABD politikasına içkin olan programlar kalkınmayı ve büyümeyi en­gellemek üzere tasarlanmıştır.


Bu nedenle, fikri mülkiyet hakları tam da tekelci fiyatlandırma ve kontrolün konmasına yöneliktir. Ger­çekte artık mega-şirketler olan şirketlerin tekelci fiyatlar isteme hak­kını garanti etmektedir; örneğin ilaç sanayiinin ürettiği ilaçların dün­yanın çoğu yerinde, hatta ABD' deki halkın bile satın alamayacağı bir düzeyde fiyatlandırılmasını garanti etmektedir. Örneğin, ABD' deki ilaçlar Kanada kadar yakın bir ülkedeki aynı ilaçlardan çok daha pa­halıdır, yine örneğin Avrupa'dan bile çok daha pahalıdır ve üçüncü dünya için bu tam da milyonlarca insanı ölüme mahkum etmektedir.

Başka ülkeler ilaç üretebilirler. Ve daha önceki patent rejimlerinde üretim süreci patentleriniz vardı. Bunların yasal olup olmadıklarını bi­le bilmıiyorum, ama üretim süreci patentleri şu anlama geliyordu: Eğer belirli bir ilaç şirketi bir ilacı üretmenin yolunu bulduysa, daha akıllı birisi bu ilacı üretmenin daha iyi bir yolunu bulabiliyordu. Çün­kü patentli olan yalnızca üretim süreciydi. O zaman, eğer Brezilya ilaç sanayi, o ilacı imal etmenin daha ucuz ve daha iyi bir yolunu bulduy­sa, tamam, onu üretebiliyordu. Patentleri ihlal etmiş olmuyordu. Dünya Ticaret Örgütü rejimi bunun yerine ürün patentlerinde ısrar etmektedir. Dolayısıyla daha akıllı bir üretim süreci bulamazsınız. Bu­nun büyümeyi ve kalkınmayı engellediğine ve bu amaçla yapıldığına dikkatinizi çekerim. Yeniliğin, büyümenin ve kalkınmanın engellen­mesi ve aşırı yüksek karların korunması amaçlanmıştır.

Evet, ilaç şirketleri ve diğerleri araştırma ve geliştirme maliyetlerini azaltabilmek için buna ihtiyaç duyduklarını öne sürüyorlar. Ama so­runa daha yakından bakalım. Araştırma ve geliştirmenin çok önemli bir bölümü her halükarda kamu tarafından ödenmektedir. Dar anlam­da, bu %40-50 düzeyindedir. Ama bu düşük bir tahmindir, çünkü tü­mü kamu tarafından karşılanan temel biyoloji ve temel bilimi hesaba katmamaktadır. O halde eğer gerçekçi bir tutar elde etmek istediği­nizde, şöyle ya da böyle kamu tarafından ödenen yüzdenin çok yük­sek olduğunu görürsünüz. Pekala, bu oranın %100'e ulaştığını. varsa­yalım. O zaman tekelci fiyatlandırma için öne sürülen nedenlerin tamamı ortadan kalkmış ve devasa bir sosyal yardım sağlanmış olacak­tır. Bunu yapmamak için haklı gösterilebilir ekonomik bir saik yok­tur. Belirli bir ekonomik saik, yani kar vardır; ama bu büyümeyi ve kalkınmayı engelleyen bir girişimdir.


Ticari Yatırım Önlemlerine ne demeli? Bunlar neye hizmet ediyorlar? Ticari Fikri Mülkiyetler, kamu tarafından sübvanse edilen şirketler aracılığıyla, zengin ve güçlünün yararına yapılan doğrudan korumacı­lıktır. Ticari Yatırım Önlemleri biraz daha inceliklidir. Şunu talep eder: Bir ülke bir yatırımcının yapmaya karar verdiği şeye koşullar da­yatamaz. Örneğin General Motors'un dışarıda üretim yapmaya, başka bir ülkede sendikasız ucuz emekle parçalar imal etmeye ve sonra bunları General Motors'a geri göndermeye karar verdiğini varsayalım. Asya'daki gelişmekte olan başarılı ülkeleri ele alalım. Kalkınırken izle­dikleri yollarından birisi, eğer yabancı yatırım alacaksa, bunun yatırı­mın yapıldığı ülke için üretken bir biçimde gerçekleştirilmesinde ıs­rar ederek bu tür girişimleri engellemeleri olmuştur. O zaman ya tek­noloji transferi olması ya da onların yatırım yapmanızı istedikleri yer­lere yatırım yapmanız gerekir; veya yatırımın belirli bir oranının kazanç getiren mamul malların ihracatı için yapılması gerekir. Buna benzer pek çok düzenleme yapılmıştır. Bu, Doğu Asya ekonomik mu­cizesinin gerçekleştiği yollardan birisidir. Sırası gelmişken söyleye­yim, İngiltere'den teknoloji transfer eden ABD dahil, bu başka bütün gelişmekte olan ülkelerin de geliştikleri yoldur. Bu yaklaşımlar Ticari Yatırım Önlemleriyle engelleniyorlar. Yüzeysel olarak, sanki serbest ticareti arttırıyormuş gibi görünüyorlar. Ama gerçekte arttırdıkları, dev şirketlerin ülke dışı işlemlerini merkezi bir yönetimle gerçekleş­tirme kapasiteleridir. Çünkü ülke dışında üretim yapma ve şirket içi transferler denen şey budur -merkezi olarak yönetilirler. Bu sözcüğün hangi anlamını kabul edersek edelim, ticaret değildir. Ve yine büyü­me ve kalkınmanın altını oymaktadırlar.

Gerçekte, eğer tabloya bakarsanız, kurumsallaştırılan şey bugün zen­gin olan endüstriyel ülkelerin gerçekleştirdikleri kalkınma türünü en­gelleyecek olan bir rejimdir. Kuşkusuz hayal edebileceğimiz en iyi kalkınma türü değil, ama en azından belli bir kalkınma türü. Eğer İn­giltere'den ABD, Almanya, Fransa, Japonya ve Kore'ye geriye doğru giderseniz, bu ülkelerin her biri şimdi Dünya Ticaret Örgütüne içkin olan ilkeleri radikal biçimde ihlal ederek kalkınmıştır. Bu ilkeler, bü­yüme ve kalkınmanın altını oyma ve gücün yoğunlaşmasını sağlama yöntemleridir. Sürdürülebilir kalkınma sorunu gündeme bile gelme­mektedir. Bu tamamen başka bir sorundur. Sürdürülebilir kalkınma, örneğin, dışşallıklar (externalities) olarak adlandırılan şeylere, iş dün­yasının ilgilenmediği şeylere dikkat etmek anlamına gelir.

Örneğin ticareti alalım. Ticaretin refahı arttırdığı varsayılır. Belki art­tırıyor, belki de arttırmıyordur. Ama örneğin hava kirliliğinin maliye­ti gibi, hesaba katılmayan maliyetleri ticaretin maliyetine dahil edene kadar, refahı arttırıp arttırmadığını bilemezsiniz. Bir şey buradan ora­ya giderken hava kirliliği yaratmaktadır. Bu bir dışsallık olarak adlan­dırılır; bunu hesaba katmazsınız. Kaynakların tükenmesi söz konusu­dur, tarımsal üretimin kaynaklarını tüketmeniz gibi. Askeri maliyetler vardır. Örneğin petrol fiyatı, Ortadoğu petrol üreticilerine yönelik fa­aliyetler gösteren Pentagon'un esaslı bir bölümü tarafından çok yük­sek ve çok düşük olmamak üzere, belirli bir bant içinde tutulur. Bu­nun nedeni ABD'nin çöl idmanını ya da buna benzer bir şeyi sevme si değil, orada petrolün bulunmasıdır. Petrol fiyatının çok yükselme­mesini, çok da düşmemesini, fakat sizin istediğiniz yerde kalmasını temin etmek istersiniz. Bu konu hakkında pek fazla araştırma yapıl­mamıştır. Ama ABD enerji bakanlığı için bir danışman tarafından ya­pılan bir araştırma, yalnızca Pentagon'un harcamalarının belki petrol fiyatına yapılan %30 oranında bir sübvansiyona ulaştığını tahmin et­miştir.

Evet, tabloya baktığınızda buna benzer bir dolu şeyle karşılaşırsınız. Ticaretin maliyetlerinden birisi, insanları geçim alanlarının dışına sür­mesidir. Meksika'ya sübvansiyonlu ABD tarımsal ürünleri ihraç ettiğinizde, bu milyonlarca köylüyü çiftçiliği bırakmaya zorlamaktadır. Bu bir maliyettir. Gerçekte çok yönlü bir maliyettir, çünkü bu milyonlar­ca insan yalnızca acı çekmekle kalmaz, fakat ücret düzeyini düşür­dükleri şehirlere sürülürler. Dolayısıyla, şimdi daha da düşük ücretlerle rekabet eden Amerikalı işçiler dahil, başka insanlar da olumsuz etkilenirler. Bunlar maliyetlerdir. Eğer bunları hesaba katarsanız, eko­nomik etkileşimler hakkında tamamen farklı bir manzara elde edersi­niz.

Sırası gelmişken, bu Gayrisafi Yurtiçi Hasıla gibi göstergeler için de doğrudur. Gayrisafi Yurtiçi Hasılanın ölçümlerine bakarsanız, bunlar büyük ölçüde ideolojiktir. Örneğin, ABD'de Gayrisafi Yurtiçi Hasılayı arttırmanın yollarından birisi, ki gerçekte yapılmaktadır, yolları onar­mamaktır. Eğer yolları onarmazsanız her yerde çukurlar oluşur. Bu otomobillerin giderken kaza yapmaları anlamına gelir. Bu da yeni bir araba satın almanız gerekiyor demektir. Ya da tamirciye gitmeniz ve otomobilinizi tamir ettirmeniz gerekir. Bütün bunlar Gayrisafi Yurtiçi Hasılayı artırırlar. Atmosferi kirleterek insanları hasta edersiniz. Bu Gayrisafi Yurtiçi Hasılayı artırır. Çünkü insanlar hastaneye gitmek, doktorlara para ödemek ve ilaç satın almak zorunda kalırlar. Aslında şimdi örgütlendikleri haliyle toplumlarda Gayrisafi Yurtiçi Hasılayı arttıran şey, genellikle anlamlı bir biçimde refahın bir ölçüsü değildir.

Bunun gibi şeyleri dikkate alan başka ölçümler oluşturma çabaları ol­muştur ve bunlar size çok farklı öyküler anlatırlar. Örneğin ABD, ço­cukların istismarı, yaşam süresi gibi toplumsal refah ölçülerinden oluşan düzenli "sosyal göstergeler" yayınlamayan az sayıdaki endüstriyel ülkelerden birisidir. Çoğu ülke bunu yapmaktadır. Her yıl için bir sos­yal gösterge ölçümleri vardır. ABD'nin yoktur, bu yüzden ülkenin toplumsal sağlığının ölçüsünü elde etmek oldukça zordur. Ama bunu yapmak için çabalar olmuştur.

New York'ta bir Cizvit Üniversitesi olan Fordham Üniversitesinde bü­yük bir proje uygulanıyor. Yıllardır ABD için bir toplumsal sağlık öl­çüsü oluşturmaya çalışıyorlar. Bir kaç ay önce son cildini yayınladılar. İlginç bir malzeme. Benim sözünü ettiğim türdeki ölçüler hakkındaki analizlerine göre, yaklaşık 1975'e kadar, yani adlandırıldığı gibi "altın çağ" boyunca, toplumsal sağlık az çok ekonomiyle birlikte gelişmişti. Bir anlamda ekonomiyi izlemişti. Ekonomi iyiye gittikçe, toplumsal sağlık da iyiye doğru gidiyordu. 1975'ten sonra yolları ayrıldı. Daha öncesine göre daha yavaş olmakla birlikte ekonomi büyümeyi sürdür­dü, ama toplumsal sağlık inişe geçti. Ve inişe geçmeye devam ediyor. Gerçekte, öneme sahip ölçüler açısından bakıldığında, ABD'nin pir durgunluk, 'ciddi bir durgunluk içinde olduğu sonucuna vardılar. Sür­dürülebilir kalkınma, anlamlı kalkınma gibi sorunlara bakmaya başladığınızda söz konusu olan bunlardır. Ama bu, bütün bu ekonomi ve sonuçları gibi sorunlar hakkında tamamen farklı bir perspektif, kesin­likle üstlenilmesi gereken bir perspektif gerektirir. Ve insanlar sürdü­rülebilir kalkınma hakkında konuştuklarında gündeme gelen sorunlar bunlardır. Ama ABD' nin kesinlikle böyle bir programı yoktur. Olma­sı gerekir, ama yoktur.



30 Mayıs 2000 – Amerikan Müdahaleciliği
Çev:Taylan Doğan - Barış Zeren

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhaba, orjinal menin linkini paylaşabilir misiniz?