RSS

3 Şubat 2010 Çarşamba

WİLLİAM SHAKESPEARE - BİR YAZDÖNÜMÜ GECESİ RÜYASI

BİR YAZDÖNÜMÜ GECESİ RÜYASI
Metni çev: Nureddin Sevin



Atina Dükü Theseus ile Amazonlar Kraliçesi Hippolyta’nın yakında düğünü olacaktır. Atina’nın ileri gelenlerinden Egeus, kızı Hermia’yı Demetrius adında bir gence vermek ister; ancak Hermia, Lysandrus adında bir başka genci sevdiğinden, babasına karşı koyar. Egeus, kızını şikâyet eder düke, Atina yasalarına göre, «Ya bu adama varır, ya ölüme kavuşur» der. Theseus da babayı destekler.



THESEUS:
Vaktiniz var, bekleyin; girecek ay başında, sevgilimle bu sonsuz hayat yoldaşlığına and içeceğimiz gün bana cevabı verin: O gün ya babanızın arzusuna baş eğmez ölüme gidersiniz, yahut baba sözünü tutar Demetrius’a varısınız; yahut da Diyana mahfilinde çile dolduranların yalnızlık hayatına rıza gösterirsiniz.


DEMETRIUS:
Hadi güzel Hermia, gönlünüz yumuşasın. Lysandrus, sen de gel bu apaçık hakkıma karşı boş iddiadan vazgeçmeye razı ol.


LYSANDRUS:
Demetrius, mademki babanın gönlü sizde: siz babasını alın: Hermia benim olsun.


EGEUS:
Ah atak Lysandrus! Doğru, gönlüm ondadır; gönlüm de, nem var nem yok tekmilona veriyor: kız da benim değil mi, onu da, üstündeki bütün haklarımla ben Demetrius’a verdim.


LYSANDRUS:
Devletli efendimiz, hem soyca hem varlıkça Demetrius’la eşim; sevgim onunkinden çok; belki Demetrius’tan daha zengin değilim, fakat varlıkça ona herhalde müsaviyim; bütün övüneceğim değerlerin üstünde şu fark var ki, Hermia yalnız beni seviyor. O halde şimdi niçin hakkımı aramayım? İşte yüzüne karşı söyleyim, Demetrius önce Nedar’ın kızı Helena’yla sevişti, kızın gönlünü çeldi; güzel madam, sonra kız bunu öyle sevdi ki, çıldırasıya sevdi, putlara tapar gibi şimdi buna tapıyor. Buna, bir dalda durmaz bu lekeli adama.


THESEUS:
İtiraf ederim ki bunları ben de duydum, hatta Demetrius’la konuşmak da istedim; fakat başımdan aşkın işlerimin içinde aklımdan çıkıvermiş. Ha, Demetrius gelin; Egeus siz de gelin; beraber gideceğiz: sizin ikinize özel sözlerim var. Siz de güzel Hermia, o tatlı hülyaları babanızın emrine uydurmaya çalışın; yoksa Atina’nın hiç hafifletilmeyen yasasının eline düşersiniz: ya ölüm, yahut yapyalnız çile doldurmak için yemin.

Gel benim Hippolita’m; sevinelim sevgilim!

Demetrius, Egeus, yürüyünüz gidelim; düğünümüzde size bazı şeyler düşecek, hem az çok size ait bir iş görüşeceğiz.


EGEUS:
Bu hem görevimiz, hem arzumuz, baş üstüne.


(Lysandrus’la Hermia’dan başka hepsi çıkar.)


LYSANDRUS:
Ah sevgilim benziniz niçin bu kadar uçuk?
O güller böyle nasıl bu kadar çabuk soldu?


HERMIA:
Gözlerimde kopacak boradan boşanacak yağmura ihtiyacı var da ondan olacak.


LYSANDRUS:
Yazık! Gerçek bir aşkın pürüzsüz bir geçitten geçtiğini ne masal ne tarih gösteriyor; ya soyca denk olmazlar,


HERMIA:
Aşağ’ya baş eğmeyen bir üstünlük yüzünden. Yazıldıysa bozulsun!


LYSANDRUS:
Yahut yaştan dolayı âhenksizliğe sebep…-


HERMIA:
Gence uyamayacak ihtiyar, olmaz olsun!


LYSANDRUS:
Yahut da şu dostların bulup beğenmesinden-


HERMIA:
Başkasının gözüyle sevgi seçmek kahrolsun.


LYSANDRUS:
Seçerken karşılıklı bir sevgi bile savaş, hastalık ve ölüm çevresini kuşatır, onu ses kadar çabuk, gölge kadar geçici, bir rüya kadar kısa, bir çakışta kuzguni karanlık gecelerde yeri göğü parlatan, ha deyinceye kadar karanlığın yuttuğu yıldırım kadar ani bir ihale sokuverir: parlak şeyler çabucak gelir geçer, kararır.


HERMIA:
Gerçekten sevenler hep bu geçide düşmüşse alın yazılarının fermanı demektir bu. Bari üzüntümüze biz sabır öğretelim, çünkü aşkın geçtiği gibi bu işlek geçit o zavallı sevdanın maiyet alayları: bütün düşüncelerin, hülyaların, ahların, ofların, arzuların, sonra gözyaşlarının geçeceği geçittir.


LYSANDRUS:
Güzel bir fikir; şimdi beni dinle Hermia. Varlık gelir sahibi, zengin, dul bir halam var; hiç çocuğu olmamış; evi de Atina’dan yedi fersahlık yolda; sonra beni bir tane oğlu yerinde tutar. Hermia’cığım orada seninle evleniriz; hem sonra Atina’nın bu amansız kanunu orda sökmez. Bak beni seviyorsan Hermia, yarın gece babanın evinden gizlice kaç; hani şehre bir fersah uzaktaki ormanda bir mayıs sabahını kutlarken Helena’yla sana raslamıştım ya, orda beklerim seni.


HERMIA:
Ah Lysandrus’cuğum, sana yemin ederim;
Küpidon’un en sağlam yayı, o altın başlı
En âlâ oku, Venüs kumrularının candan
Gönüller düğümleyip sevgiler tutuşturan
Temiz özü hakkına; enginde pupayelken,
Vefasız Truvalı uzaklaşıp giderken
Geride Kartacalı Kraliçeyi yakan
O ateşin hakkına; kadınların ağzından
Çıkan bütün sözlerden üstün sayıya varan
Erkeklerin verdiği, fakat hiç tutulmayan
Yeminlerin topunun, tekmilinin hakkına
And olsun yarın sabah geleceğim yanına.
Tam bana söylediğin yerde bulunurum ben.

IP, IS




Periler şahı Oberon, korunun bir başka yerinde uyuyan periler ecesi Titania’nın gözüne sihirli çiçeğin özünü damlatır; karısına oyun oynamaktır niyeti. Ama muzip ruh Puck aynı çiçeğin özünü, yanlışlıkla, Lysandrus’un gözüne damlatınca, uyanan genç, Helena’yla karşılaşır ve âşık olur ona, Hermia’dan uzaklaşır. Titania ise, koruda oyun hazırlayan oyunculardan Mekik’e tutulacaktır.


MEKiK:
Hep toplaştık ya?


AYVA:
Oh, oh! İşte oyunumuzun provası için son derece tıpatıp uygun bir yer. Şu yeşil meydan sahnemiz, karaçalı yığını da soyunup giyinme odamız olsun; biz de sanki dükün karşısındaymışız gibi oynayacağız ha.


MEKiK:
Ayva Petro,


AYVA:
Ne istiyorsun, Mekikçiğim?


MEKİK:
Bu Pyramus’la Thisbe komedisinde öyle şeyler var ki hiç hoşa gitmeyecek. Bir kere Pyramus kendini öldürmek için kılıç çekecek; bu işe hanımların yüreği dayanmaz. Buna ne buyrulur?


HAVYA:
Meryem kız hakkına dehşetli bir korku.


AÇYAVRU:
Bana kalırsa iş oraya varınca öldürmekten vazgeçmeli.


MEKiK:
Yok canım; benim her işi düzeltecek bir çarem var; bana bir prolog yazarsınız; prolog sanki kılıçlarımızla hiç kimseye zarar vermeyeceğimizi, sonra, Pyramus’un gerçekten ölmeyeceğini, en sonra yüreklerine daha fazla su serpmek için ben Pyramus’un Pyramus olmayıp Dokumacı Mekik olduğumu filân söylemeli: bu onların korkusunun önüne geçer.


AYVA:
Eh,- olur, yaparız öyle bir progolog: hem altı sekiz ölçüsüyle yazmalı.


MEKiK:
Yok, iki hece daha eklemeli, sekiz sekiz hecesiyle olsun.


HAVYA:
Hanımlar aslandan korkmazlar mı?


AÇYAVRU:
Öyle ya, elbette.


MEKiK:
Üstatlar, kendi kendinize şöyle bir göz önüne getirsenize -Tanrı esirgesin!- Hanımların arasında bir aslan, son derece korkunç bir şey; çünkü hani şu aslandan daha korkunç yaratılmış bir yaban kuşu daha yoktur bu yeryüzünde; şunun şuracığını da akıldan çıkarmamalıyız ha.


HAVYA:
Tamam işte bunun için başka bir prolog da onun aslan olmadığını bildirmeli.


MEKiK:
Yok, adını söylemeli, sonra da yüzünün yarısı aslanın boynundan görünmeli; kendisi de oradan konuşup şöylece, yahut da buna yakın bir tarzda demeli ki –“Hanımlar”, -yahut- “Güzel hanımlar, temenni ederim ki”- yahut “sizden niyaz ederim ki, korkmayınız, titremeyiniz, boynum kıldan incedir. Benim buraya bir aslan halinde geldiğimi zannediyorsanız doğrusu o zaman benim canıma yazık olurdu: hayır, ben hiç de öyle bir şey değilim; ben de öteki in-sanlar gibi bir insanım, tam buraya gelince kendi adını da söyleyip açıkça doğramacı Cendere olduğunu bildirsin.


AYVA:
Ha, öyle yapmalı; yapmalı ama iki zor şey daha var; o da ay ışığını odaya sokmak; çünkü, öyle ya, Pyramus’la Thisbe ay ışığında buluşur.


HAVYA:
Oyunumuzu oynayacağımız akşam ay var mı?


MEKiK:
Bir takvim, bir takvim! Yıllığa bakın, ay ışığını bulun, buluverin ay ışığını.


AYVA:
Evet o akşam ay var.


MEKiK:
Eh öyleyse, içinde oynayacağımız büyük sofanın büyük pencerelerinden birini açık bırakıverirsiniz, ay ışığı da içeri vurur.


AYVA:
Evet o akşam ay var. Bir fener alıp gelmeli, sonra oyundaki kişilerden ay ışığını kişilendirip temsil etmek üzere geldiğini söylemeli. Sonra başka bir şey daha var; büyük sofada bir de duvarımız olmalı; çünkü masal diyor ki Pyramusla Thisbe bir duvarın gediği arasından konuşmuşlar.


HAVYA:
İçeri duvar da getirilemez a. Buna ne buyrulur Mekik?


MEKiK:
Birimizden birimiz de duvar rolüne çıkar; sonra duvar fikrini vermek için üstüne biraz kireç, olmazsa biraz balçık, yahut serpme sıva püskürtmeli; ellerini de şöyle tutar, zira Pyramus’la Thisbe o aralıktan fiskos edecekler.


AYVA:
Eğer bu da olursa her şey uydu demektir. Haydi herkes otursun da şu rolleri geçelim. Pyramus, siz başlıyorsunuz; sözünüzü bitirdikten sonra şu çalılığa girersiniz; herkes kendi rolünün sırasına göre böylece devam eder.


(Arkadan Puck girer.)


PUCK:
Periler ecesinin beşiğinin yanında hangi ev çözmeleri böyle çalım satıyor? Nasıl bir oyunmuş bu? Seyirci de ben olsam. Fırsat düşerse belki aktör de olurum ya.

AYVA:
Pyramus haydi konuş. Thisbe sen de hazır ol.


MEKiK:
Thisbe, rengi, kokusu güzel yaygın çiçekler-


AYVA:
Yok canım, baygın baygın.


MEKiK:
- güzel baygın çiçekler
İşte senin nefesin Thisbe’ciğim, o da ne?
Birisi mi seslendi! Şuna bakayım hele,
Bir parça beni bekle, şimdi gelirim gene.


PUCK:
Pyramus’u oynayan en olmayacak aktör.


BORU:
Şimdi benim söylemem mi lazım?


AYVA:
Öyle ya, lâzım ya; gidiyor ama işittiği sesi anlamak için, gene gelecek; bunu anlamanız lazım.


BORU:
Şöhretli gülistana şan veren gül kadar al,
Rengi zambaktan duru, güneşli Pyramus’um,
En tırandaz civan, en güzel yahudi, dört nal
Uçan at gibi sadık, ateşli Pyramus’um,
Ninni’nin türbesinde beklerim, gel beni al.


AYVA:
‘Ninnus’un türbesinde’ be adam: hem daha onu söyleme zamanı gelmedi ki: Pyramus’a cevap olsun diye söyleyeceksiniz onu. Siz bütün rolünüzü sırasını durağını gözetmeden hep birden söylüyorsunuz. Pyramus, giriniz: sıranız geçti, ‘Ateşli Pyramus’um’dan.


BORU:
-ya,
-Uçan sadık at gibi ateşli Pyramus’mu...

(Puck’ın arkasından Mekik başında bir eşek kafasıyla girer.)


MEKiK:
Ah olsam güzel, Thisbe, ben yalnız senin olsam.


AYVA:
Destur! Ifritl Destur, bu ne hal! Çarpıldık! A dostlar! Kaçalım, kaçalım! İmdaaat!

(Ayva, Cendere, Boru, Havya, Açyavru çıkar.)


PUCK:
Çalı çırpı, saz demem, ben önüme katarım,
Sizi bataklıklara, çamurlara atarım,
Bir at olur kişnerim, zağar olur havlarım,
Ayı olur homurdar, domuz olur horlarım,
Ateş olur yakarım, bozarım işinizi,
Isırgan, diken demem, bırakmam peşinizi.

(Çıkar.)


MEKiK:
Niçin kaçıyorlar? Fakat bu mızıkçılık, beni korkutmaya.

(Havya tekrar girer.)


HAVYA:
Ayol Mekik, sen değişmişsin! Nedir o tepende gördüğüm?


MEKiK:
Ne mi? Ne olacak? Sizin kendi eşşek kalanız!
(Havya çıkar, Ayva girer.)


AYVA:
Tanrı korusun Mekik, Tanrı korusun! Ayol sen çarpılmışsın!

(Çıkar.)

MEKIK:
Anlaşıldı mızıkçılıkları; maksatları beni eşek yerine koymak, akıllarınca beni korkutmak. Fakat şur’dan şuraya gidicilerden değilim. Ellerinden geleni ardlarına koymasınlar, şurda aşağı yukarı gezinerek korkmadığımı onlara anlatmak için bir hava tutturayım.

(Türküye başlar)

Gagası esmer turuncu
Kapkara karatavuk!
Ardıç Tamses pek doğrucu,
Çöplüce çoluk çocuk.


TITANIA:
(uyanarak):
Çiçekli yatağımdan uyandıran melek kim?

MEKIK:
Serçe, kırkuşu, ispinoz,
Külbeniz Guguk Tekses
Ötüşürken saloz saloz
Kimse tüketmez nefes;-

Öyle ya bu kadar alık bir kuş için kim zihin yorup nefes tüketir? Bir kuşu sade guguk guguk diye haykırıyor diye kimin gönlü çeker?


TITANIA:
Güzel fani bir şarkı daha rica ederim: sesini duyar duymaz kulaklarım mest oldu; gözlerim endamına, şekline esir oldu; güzel meziyetinin elinde bir bakışta ‘seni sevdim’ demeye yüreğim yemin etti.


MEKiK:
Bana kalırsa efendim, bu bir sebep olamaz: ama gene doğrusu hani bu günlerde sevgiyle sebep pek uzlaşamıyor işin daha acıklısı, birtakım namuslu komşular onların arasına giriyor dostluklarına engel oluyor. işte ben de sebebe, vesileye yuf çekerim.


TITANIA:
Ah ne kadar güzelsen o kadar akıllısın.


MEKİK:
Yok canım, ne gezer; eğer bu korudan kapağı atabilecek kadar aklım olsa kendi başımın çaresini bulurum.


TITANIA:
Yo, bu korudan çıkıp gitmeyi kurma sakın;
Bunu arzu etsen de, etmesen de burdasın,
Ben bir ruhum ki bana ne eş olur, ne benzer,
Ülkemin üstünde hep yaz mevsimi kol gezer.
Ben sana gönül verdim işte, artık gel bana,
Hizmetine periler veririm, bakar sana,
Çiçek yatağında sen uyurken ninni söyler,
Yerin dibinden sana elmaslar getirirler;
Fani ağırlığını atarım üzerinden,
Seni dupduru, hafif, saf bir ruh yaparım ben.


IIIP, S




Demetrius uyandığında Helena’yı tekrar sevince, kız kendisiyle alay edildiğini sanır. Ona kur yapan Lysandrus’a da inanamaz. Durum iyice karışır. Karısının eşek başlı birine tutulmasına sevinen Oberon, Atinalı âşıklar arasındaki karışıklığa yol açtığı için çıkışır Puck’a:


OBERON:
Bu senin ihmalinden, evet senin kusurun,
Yahut bu şeytanlığı bile bile yaptın sen.



PUCK:
Yanılmışım inanın ey Gölgeler Hakanı.
Atina kılığıyla görünce o oğlanı
Fistanından tanırsın demediniz mi bana?
Atina kılığında gördüm koştum oğlana,
Ve o Atinalının ıslatınca gözünü
Harfi harfine yaptım efendimin sözünü;
Bütün bu olan işler pekâlâ oldu bence:
Bu tuhaf karışıklık ne güzel bir eğlence.


OBERON:
Gördün ya bir yer bulup dövüşmek istiyorlar:
Hadi Robin geceye kat kat karanlıklar sar;
Yıldızlı gökkubbeyi kara sislerle bürü,
Zift gölü gayya kadar kara sislerle; yürü,
Bu hırçın âşıkları öyle ayrı yerlere
Sür ki artık bir daha düşmesinler bir yere.
Bir sefer Lysandrus gibi dilini döndür;
Demetrius’u şaşırt hemen yolundan döndür;
Derken Demetrius’un ağzıyla meydan oku;
Kâh onun, kâh da bunun sesiyle mekik doku,
Yor onları, öyle ki o ölüm bozuntusu,
O yarasa kanatlı, kurşun bacaklı uyku
Başlarına çökünce hemen Lysandrus’un
Gözlerini bu otun özüyle doldurursun;
Bunun hassası gözden ters görüşü sıyırmak,
Uyanınca doğruyu iğrisinden ayırmak.

IIIP, 2S




Puck, Obelon’un dediği gibi yapar, genç sevgililer arasındaki karışıklığı giderir. Sonunda Aberon, Titania’yı da büyüden kurtarır. Periler alayı uzaklaşır. Atina Dükü Theseus, Hippolyta ve öbür Atinalılar koruya gelirler. Hippolyta, âşıkların başına geleni tuhaf bulduğunu söyleyince, Theseus:


THESEUS:
Doğru, olamayacak kadar garip; ben hiç bu antika masallara, peri oyunlarına inanamam. Dünyada ışıklarla kaçıklar soğukkanlı görüşün hiç göremediği şeyi tutuşan başlarında verdikleri şekille kura kura görürler. Hep kaçıklar, âşıklar, şairler kuruntuda birbirinin eşidir: bunlardan biri şöyle bakınca, gözlerine koskoca cehenneme sığamayacak kadar ne şeytanlar görünür: neden? Çünkü kaçıktır. Âşık da bir kaçıktır, bir çingenenin esmer alnında Helena’nın güzelliğini bulur. Şairin de gözleri deli deli dönerek, göklerden yeri süzer, yeniden göklere döner; bilinmeyen şeylere hülya nasıl bir kalıp bulursa şairin de kalemi şekil verir, hiçlere, havalara, içimize hoş gelen, bildiğimiz uygun bir kılık bulur, ad koyar.



Uçsuz bucaksız hayal böyle oyunlar eder.
Arayacak olursa şayet hayal neşeyi,
Hemen bulur neşeyi getirecek bir şeyi.
Bazan da gece vakti dimağı korku bürür,
Hayal karaçalıyı bir ayı gibi görür.

VP, IS




Eğlenceler listesini sunan şenlikçibaşı, eli nasırlı esnaf takımının hazırladığı «Thisbe ile Genç Pyramus» adlı oyunun düke lâyık olmadığını söylediği halde, Theseus onu görmek ister, çünkü:


THESEUS
Hüner lâyık olduğu kadarı görmek değil, ne yapmak istemişse onu görebilmektir. Ben gelirken koskoca bilim adamları hep beni karşılamaya hazırlanıp dururlar; görürüm ki titrerler, sararırlar, solarlar: sözlerinin bellenmiş şeklini korku boğar, nihayet dilsiz gibi, ‘Hoş geldin’ diyemeden, orta yerde noktayı basıp kalakalırlar. İnan olsun güzelim, o sükûnun içinde ‘Hoş geldin’i bulurum; cerbezeli cüretli hitabetin gürleyen tumturaklı sesinden bulduğum kadarını görevin çekingen tevazû içinde pekâla bulurum ben.


Aşk gibi dili tutuk sadelik de sözünü
En az söylerken en çok verir camdan özünü.

VP, IIS




Derken oyun içindeki oyun oynanır, seyirciler oyun üstüne yorum yaparlar, oyuncular karşılık verirler. Theseus «Bu ipsiz sapsız oyun gitmek bilmez geceyi pekâlâ savdı. Güzel dostlar, artık yatalım» der, çıkarlar.


Muzip ruh Puck girer yine:


PUCK:
Şimdi aç aslan gürler,
Aya karşı kurt ulur;
Çiftten yorulan rençber
Gece horuldar solur.
Aşkın çırağ’ yanarken
Kukumav çığlık basar,
Yoksulu yer derdinden
Kaplar sonsuz kaygılar.
İşte gece: bu zaman
Her mezarın ruhları
Mabet avlularından
Uğrar akar dışarı;
Üç başlı Hekata’yla
Biz de kanat açarız,
Gün gelirken alayla
Rüya gibi kaçarız.
Periler serper şenlik,
Gelir dirlik düzenlik:
Süprüntüyü eşikten
Süpürmeğe geldim ben.


(Oberon’la Titania maiyetleriyle girer.)


OBERON:
Baygın ateş başından
Eve pırıltı serper,
Hoplar dal dal uçuşan
Kuşlar gibi periler.
Bu destan la peşimden
Zıp zıp oynayın hemen.


TITANIA:
Bestenizi siz ilkin
Sözleriyle bir geçin,
Biz de uyar elele
Kutlarız perilerle.


(Şarkı ve oyun)


OBERON:
Gün sökünceye kadar
Her peri burda oynar.
Gelin yatağına biz
Gidip uğur serperiz;
O yatakta doğanlar
Mesut, bahtiyar yaşar.
Bu üç çift’e aşk, vefa
Yoldaş olsun dünyada;
Soyları tabiatin
Elinden dert görmesin;
Doğuştan olma siyil,
Yarık dudak, çıban, çil,
Onlardan ırak olsun,
Tenleri ak pak olsun,
Periler sıra sıra
Yayılın odalara;
Çayırların çiğinden,
Sonsuz uğur serpiniz
Bu saraya hepiniz;
Gün ağarmadan hemen
Akıp gelin peşimden.


(Oberon, Tiatania ve maiyetleri çıkar.)


PUCK:
Can sıktıksa biz gölgeler,
Şunu düşünmeniz yeter:
Görünürken biz demin
Uyudunuz farz edin.
Bu rüya kadar uysal,
Başıboş, cılız masal
Size çirkin gelmesin,
Bu seferlik affedin.
Yılan sesinden kaçmak
İçin doğru dürüst Puck
Bu acıyı çıkarır,
Yoksa Puck yalancıdır.
Robin murada ersin,
Tanrı rahatlık versin.
Ahbapça el verin Puck’a
Avcunuzu yaka yaka.

Hiç yorum yok: