RSS

3 Şubat 2010 Çarşamba

WİLLİAM SHAKESPEARE - ROMEO İLE JULİET

SEVGİNİN GÜCÜ VE BİZ

A. Turan Oflazoğlu

(Oyunun 1968 - 69 Mevsiminde
İstanbul Şehir Tiyatrosunca Oynanması Dolayısıyla)




«Hay Allah! Kavga mı oldu burda?
Hayır, anlatma, duydum hepsini.
Nefretten neler doğuyor,
Ama daha çoktur sevgiden doğan.»


Shakespeare'in gençlik yapıtlarından biri olan Romeo ile Juliet, dram diliyle bir övgüdür sevgiye, gençlik oyunudur, gençlerin oyunudur daha çok; ama sanki yaşlılar için yazılmıştır, gençlere neler yaptıklarını görsünler de katı görüşleri allak bullak olsun, duyguların şaşmaz bildirisi tâ yüreklerine işlesin diye.

Tybalt'ı öldürdüğü için Verona'dan sürülen Romeo, umutsuzluğa kapılıp, bunun ölümden beter olduğunu söyleyince, Rahip Lawrence çıkışır ona:



«Dur hele çılgın âşık, beni dinle biraz.
Korunman için bir zırh. vereceğim sana:
Felaketin tatlı devası felsefeyi
O seni sürgünde bile avutacaktır.»



Bunun üzerine Romeo,


«Yere batsın felsefe!
Felsefe dediğin bir Juliet yaratamadıkça neye yarar?»



diye haykırır. Rahip, son derece iyi niyetle,


«Bırak da birlikte görüşelim durumunu»

dediğinde, Romeo ters ters karşılık verir:


«Duymadığın şey üstüne konuşamazsın ki.
Sen de benim gibi genç olsaydın
Juliet olsaydı sevgilin
Benim gibi delicesine severken
Benim gibi sürülseydin
O zaman konuşabilirdin işte.»


Juliet'in, dadısı için yargısı da buna benzer. Önemli haberi getirecek olan dadı biraz gecikince (dadı nice erken gelirse gelsin, seven Juliet'in sabırsız, gönlüne göre hep geç gelecektir ister istemez), Juliet, diken üstünde, kendi kendine konuşur:


«O da sevseydi, onun da damarlarında
Ilık gençlik kanı aksaydı, top gibi uçardı.»



Romeo ile Juliet, - Baudelaire'in sözleriyle «Hiçe sayan şahane gönüller gerçeği»…


Öyle kişilerle çevrilidirler ki, bunlardan Juliet'in babası Capulet için, kız dediğiniz ancak babanın istediği erkekle evlenmelidir; annesi de babası gibi düşününce, büsbütün yalnız kalır Juliet; önce sevgilisi ile kendisi arasında habercilik eden, Romeo'yu öylesine öven dadısı bile, koşullarla birlikte ağız değiştirip sağduyunun soğuk bir sözcüsü olur çıkar, babasının uygun gördüğü adamla, Paris'le evlenmesini öğütler ona.


Romeo'ya gelince, delikanlının biricik dayanağı Rahip Lawrence bile ona «Ölçülü sev de uzun sürsün sevgin» demekte, kuru bir bilgelik sunmaktadır ancak. Oysa Romeo için, seven için, hiç bir önemi yoktur sürenin; önemli olan uzun sevmek değil, yoğun sevmektir. Çünkü yüreğin gücü, uzun severken değil, yoğun severken büyür ölümden öte:


«Ne dert gelirse gelsin başıma,
Onu gördüğüm kısacık bir anın sevincine denk olamaz!
O aşk yutan ölüm elinden geleni geri komasın yeter ki benim diyebileyim ona.»


Romeo daha başlarda, oyunun bildirisini dile getirir; iki aile arasında patlak veren sokak kavgasının geçtiği yere geldiğinde, arkadaşı Benvolio ile konuşurken:

«Nefretten neler doğuyor, ama
daha çoktur sevgiden doğan»


der. Romeo daha sonra kendi yaşayışıyla ispatlayacaktır bunu. İki ailenin o kuşaktan kuşağa aktarılan kini, nice kavgalara, nice ölümlere yol açmıştır; ama daha ince çalışan sevgi, kavgaları doğuran nefreti tâ kökünden söküp atacaktır.

«Büyüklerin kinini toprağa gömecektir» iki gencin sevgisi.

Evet, daha ince çalışan sevgi hem dışarda etkilidir (büyüklerin kinini silâhsızlandırıp barışa yol açar), hem de içerde, sevenlerin öz varlığında: Juliet Romeo'yu tanıdığında ondört yaşında bir kızdır daha, «Düşünde bile görmediği bir şereftir evlenmek»; ama evlerindeki eğlencede kime gönül verdiğini anlayınca,

«Biricik sevgim doğdu biricik nefretimden» der,

körpe ruhu trajik bir adım atarak olgunluk katına yükselir birden, gözünü kırpmadan benimser yazgısını. Juliet'i tanımadan da âşıktır Romeo, Capulet'lerden bir başka kıza tutkundur; ama o sevgili;

«İlgiyi ilgiyle, sevgiyi sevgiyle»

karşılamadığı için, Romeo'nun o olağanüstü sevme yetisi, tuhaf, yadırganacak tavırlar takınmasına yol açmaktadır gencin, Romeo henüz oynamaktadır aşkı. Ama daha Juliet'lerin evindeki eğlenceye giderken, neler olacağını sezer ruhu:

«İçimde bir önsezi var: sanki daha yıldızlara asılı bir olay
bu gecenin cümbüşleriyle başlayacak
o korkunç mevsimine.»


Trajik uyanışın başlangıcıdır bu. Romeo, Juliet'i görür görmez,

«Gönlüm hiç sevdi mi şimdiye dek!»

diye ünlem salar, bir tapınağa yaklaşır gibi yaklaşır ona. Kızın kim olduğunu öğrenince de,

«Düşmanıma borçluyum yaşamamı» der. Bu birden parlayan sevgiyle kabuğunu kırar ruhu; eski, dar benliğinin çerçevesinden taşarak, boyutları daha büyük bir benliğe yükseltir genci:

«Aşk de bana, yeniden vaftiz edileyim,
ben Romeo değilim bundan böyle.»


Juliet kendisine:

«Nasıl geldin buraya? Bahçenin duvarları yüksek
bir de kim olduğunu düşün
bizden biri görürse bu yer mezar olur sana»


dediğinde,

«Aşkın hafif kanatlarıyla aştım bu duvarları.
Aşkın girişip de başaramadığı ne var ki?»


diye karşılık verir Romeo. Sevgiyle öyle korkusuzlaşır ki, hiçe sayar başına gelebilecek belâları; sevgiyle öyle güçlenir ki, yazgısını alteder,

«dünyanın yorduğu bedenini yıldızların boyunduruğundan kurtarabilecek»


duruma yükselir; sevgiyle öyle olgunlaşır ki, Juliet'le, öz karısıyla evlenmek isteyen Paris'in son dileğini yerine getirir, onun ölüsünü Juliet'in yanına yatırır.



2

Romeo ile Juliet'i bir İngiliz yazmıştır, oyun da İtalya'da geçer; ama yazarın ülkesi İngiltere ile oyunun geçtiği İtalya'dan çok bize yakındır bu oyun. Bugün artık İngiltere'de, hatta bizimki gibi bir Akdeniz ülkesi olan İtalya'da bile, kan davası güdüldüğünü, sevenlerin bu türlü güçlüklere uğradığını sanmıyorum. Nerdeyse bütün katları uygarlaşan o toplumlarda, kan davası gibi şeyler ancak kitaplarda görülmekte artık; sevgiyi denemek isteyen gönüller içinse, gereksiz güçlükler çıkarılmaz. Oysa bizde, kan davası güdenlerin birbirini öldürmesi, gazetelerimizin en olağan haberleri arasındadır, ve nüfusumuzun büyük çoğunluğu için kızlar, ancak babaların uygun gördüğü erkeklerle evlenmek zorundadırlar; bunun atasözü haline gelmiş bir gerekçesi de vardır: «Kızı kendi haline bırakırsan, ya davulcuya varır ya zurnacıya.» Bu sözün gerçekliğini sıygaya çeken, «Mutlu olacaksa, ister davulcuya varsın ister zurnacıya» diyen de pek az çıkar.


Hemen her şeyiyle bize böylesine yakın bu oyunu, seyircimiz daha canlı bir ilgiyle seyretsin diye, elden geldiğince Türkçe bir hava içinde, Türkçe oynamak istedik. Söz gelişi, Romeo'nun arkadaşlarıyla yarenliğini, ne bileyim, evlenmek üzre olan Juliet ile dadısı arasındaki durumları, bizdekine pek benzer bulup da yadırgamayanlar, işte onlar olacaktır bizi en çok sevindiren seyircilerimiz. Yabancı adlar, yabancı giysiler, yabancı dekor... ama burda, bizim aramızda, şimdi geçiyor bu oyun.




3

Oyunu çevirirken, yazarın üslûp özelliklerine elden geldiğince bağlı kalmaya, onun şiirli dilini Türkçe'de de vermeye çalıştım. Ama ancak gerekli yerlerde, lirik parçalarda, dramatik anların pekiştirilmesinde ve sahne sonlarında kullandım uyağı; yani aslında pek sık rastlanan uyakları bir hayli azalttım, dilin fazla sırıtmasını önlemek istedim böylece. Ve düz yerleri düz, manzum yerleri de serbest vezinle çevirdim. Bizim aruz vezni de, hece vezni de gitmiyor tiyatroya. Biraz uzadı mı, sıkmaya başlıyor bu vezinler, uyuşturuyor duyarlığı, kişinin güçlerini gevşetiyor. Oysa manzum dil kullanmaktan amaç, oyuncunun da, seyircinin de duyarlığını belli bir disiplin altına alıp güçlerini gergin tutmak, yorgunluğa karşı korumaktır.


A. Turan Oflazoğlu
(Oyunun 1968 - 69 Mevsiminde İstanbul Şehir Tiyatrosunca oynanması dolayısıyla…)





ROMEO İLE JULİET


Koro girer, oyunun ne üstüne olduğunu açıklar:



Sahnemizi açtığımız güzel Verona'da
şerefte birbirinin dengi iki aile,
eski bir kin yüzünden kavgaya tutuşur da,
lekelenir yurttaş eli yurttaş kanıyla.
Bu iki ailenin uğursuz tohumundan işte
alnı kara yazılı iki sevgili doğar,
yürekler acısı ölümleriyle birlikte
büyüklerin kinini toprağa gömer bunlar.
O korkunç seyri ölüm damgalı aşklarının
ve ana babaların sürüp giden öfkesi
- ki ancak ölümüyle son bulur çocukların-
iki saat oyalayacaktır sahnemizi.
işte bütün bunları sabırla dinlerseniz,
şimdi söylenmeyeni birazdan gösteririz.


Montague'nün oğlu Romeo, düşman aile Capulet'lerin verdiği bir baloya maskeli olarak katılır, Capulet'in kızı Juliet'i görür. İki genç birbirine vurulur. Balodan sonra, Capulet’lerin bahçesine gelir Romeo:


Yarayla alay eder hiç yara almayan!-


(Juliet yukarda, bir pencerede görünür.)




Dur hele! Şu karşıki camdan süzülen ışık da ne?
Evet, orası doğu, Juliet de güneş.
Yüksel de ey güzel güneş, öldür şu kıskanç ayı,
çünkü sen tanrıçandan çok daha güzelsin diye
sararıp solmuş kederden, bak.
Değil mi ki kıskanıyor, vazgeç ona bağlılıktan;
bakirelik giysisi hastalıklı ve yeşil,
ancak soytarılar giyer bunları,
sen çıkar at üzerinden.


Sevgilim bu, ah, aşkım benim!
Ah bir bilse sevgilim olduğunu!
Konuşuyor, ama demiyor bir şey; ne çıkar?
Gözleri anlatıyor, karşılık vereceğim.


Ben de amma arsızım, bana söylemiyor ki...
Bütün göklerin en güzel iki yıldızı
işleri olduğundan, onun gözlerine yalvarıyorlar
biz dönünceye dek siz parıldayın diye.
Gözleri gökte, yıldızlar da onun başında olsaydı
ne olurdu? Yanağının parıltısı
utandırırdı o yıldızları, tıpkı günışığının
utandırması gibi lâmbayı. Gözleri gökte
öyle parıltılarla geçerdi ki havadan.
kuşlar ötüşürdü gece bitti sanarak.
Bak nasıl dayıyor yanağını eline!
Ah şu elin giydiği bir eldiven olaydım da,
dokunaydım o yanağa!


JULİET
Eyvah!


ROMEO
Konuşuyor. Ey parıltılı melek, konuş yine!
Çünkü göklerin kanatlı habercisi
ölümlülerin hayretten açılan gözlerine
nasıl görünürse, tembel bulutlara binip
havanın göğsü üzerinde yol alırken o,
nasıl geri çekilip seyrederse insanlar,
sen de, başımın üzerinde,
öyle bir ihtişam veriyorsun bu geceye!


JULİET
Ah Romeo, Romeo! Neden Romeo'sun sen?
İnkâr et babanı, kendi adını reddet;
bu elinden gelmezse, yemin et beni sevdiğine,
vazgeçeyim ben Capulet olmaktan.


ROMEO
(kendi kendine)

Daha dinleyeyim mi, yoksa konuşayım mı?


JULİET
Yalnız adındır benim düşmanım olan;
Montague olmasan da kendinsin sen.
Hem Montague nedir ki? El değil, ayak değil,
kol değil, yüz değil,
ne de insanın bir başka uzvu.
Ah, bir başka ad bul kendine!-
Adda ne var ki? Şu bizim gül dediğimiz
aynı güzellikte kokmaz mı
bir başka ad alsa da?

Romeo'nun da adı Romeo olmasaydı,
onda bu san olmadan da bulunan kusursuzluk
yine kalırdı onda.

At bu adı Romeo!
Senin parçan olmayan adına karşılık da
bütün varlığımı al.

ROMEO
Alıyorum öyleyse, sözüne inanarak.
Aşk de bana, yeniden vaftiz edileyim
ben Romeo değilim bundan böyle.


JULİET
Kimsin sen, böyle geceye gizlenerek
sırrıma el uzatan?


ROMEO
Ad kullanarak
bilmem nasıl söylemeli kim olduğumu.
Ey güzel ermiş, adımdan
ben de nefret ediyorum, sana düşman diye.
Ben yazmış olaydım, yırtar atardım onu.


JULİET
Kulaklarım daha yüz söz içmedi ağzından,
ama bu sesi tanıyorum:
sen Romeo değil misin, hem de Montague?


ROMEO
Hoşuna gitmiyorsa, ey güzel kız, ne oyum, ne bu.


JULİET
Nasıl geldin buraya, söyle, hem niye geldin?
Bahçenin duvarları yüksek, aşılması güç;
bir de kim olduğunu düşün, bizden biri görürse
bu yer mezar olur sana.


ROMEO
Aşkın hafif kanatlarıyla aştım bu duvarları,
çünkü taş sınırlar aşkı durduramazlar;
hem aşkın girişip de başaramadığı ne var ki!
Onun için akraban engel olamaz bana.


JULİET
Bir görürlerse, kıyarlar sana.


ROMEO
Ah, senin gözlerin daha çok tehlike gizler
onların yirmi kılıcından. Senin tatlı bakışın
korur beni onların düşmanlığına karşı.


JULİET
Dünyada istemem senin burda görülmeni.


ROMEO
Gecenin örtüsü saklar beni onların gözünden;
hem sen sevmeyecek olursan,
varsın görsünler beni burda:
kinleri yaşamama son versin daha iyi,
senin sevginden yoksun, geç ölmektense.


JULİET
Kimin yardımıyla buldun burayı?


ROMEO
Aramaya başlatan aşkın yardımıyla.
O bana akıı verdi, ben de ona göz oldum.
Ben gemici değilim, ama sen
o en uzak denizlerle yıkanan
uçsuz bucaksız kıyılarca uzak da olsan,
sana ulaşmak için açılırdım denize.


JULİET

Biliyorsun, yüzümde gecenin maskesi var,
yoksa, demin söylediklerimi duyduğun için
kız utanmasıyla kızarırdı yüzüm.
Nasıl isterdim ah, nasıl, nasıl
göreneklere bir güzel uyup
inkâr etmeyi demin ne söylediysem!
Davranış kurallarına uğurlar olsun ama!
Beni seviyor musun? «Evet» diyeceksin, biliyorum,
ben de inanacağım sözüne; ama, yemine kalkma,
belki yalancı çıkarsın; derler ki Zeus gülermiş
verdiği sözü tutmayan aşıklara. Romeo,
seviyorsan, bana açıkça söyle;
yok, pek kolay kazanıldım sanıyorsan,
kaşlarımı çatayım, huysuzluk edip
hayır diyeyim sana, tâ ki sen üstüme düşesin;
yoksa dünyada yapmam öyle bir şey.
Doğrusunu istersen, güzel Montague,
deli gibi seviyorum; bu yüzden belki de
hoppaca buluyorsun benim bu hallerimi.
Ama inan, efendim, daha sadık olacağım
daha kurnaz davranıp ağırbaşlı duranlardan.
itiraf ederim ki, daha bir ağırbaşlı olmalıydım,
ama ben farkına varmadan işitmişsin
gerçek aşkımın tutkusunu; onun için bağışla,
gecenin açığa vurduğu bu güçsüzlüğü
hafifliğe bağlama.


ROMEO
Sevgilim, şu meyve ağaçlarının tepesini
gümüşleyen kutlu ay üstüne yemin ederim ...


JULİET
Ah, yemin etme ay üstüne,
her ay değirmi yörüngesinde değişen
o kararsız ay, üstüne; aşkın da
onun gibi değişken olur sonra.


ROMEO
Ne üstüne yemin edeyim?


JULİET
Hiç yemin etme; yok ille de edeceksen,
o tanrı bilip tapındığım
cana yakın varlığın üstüne yemin et


ROMEO
Gönlümün aşkı eğer...


JULİET
Hayır, yemin etme. Varlığın sevinç veriyorsa da,
sevinç duymuyorum bu geceki sözleşmeden;
pek acele, düşünüp taşınmadan, pek birden oldu,
daha «çaktı» demeye vakit kalmadan
yanıp sönen şimşeğe pek benziyor.

Tatlım, iyi geceler!
Bu sevgi tomurcuğu, yazın olgunlaştıran nefesiyle
güzel bir çiçeğe dönebilir öbür görüşmemizde.
iyi geceler! iyi geceler!
içimdeki bu tatlı rahatlık ve huzur
dolsun senin gönlüne de!


ROMEO
Ah, böyle doymadan mı bırakacaksın beni?


JULİET
Bu gece nasıl bir doyum bekleyebilirsin ki?


ROMEO
Yeminimin karşılığını, aşkının o sadık yeminini.


JULİET
Sen daha istemeden verdim ben onu,
keşke bir daha versem elde olsa da.


ROMEO
Geri mi alacaksın? Peki neden, sevgilim?


JULİET
Eli açık davranıp geri vermek için sana.
Hem elimde olan bir şeyi istiyorum.
Cömertliğim deniz gibi uçsuz bucaksız,
aşkım deniz gibi derin. Ben sana nice versem,
onca kalıyor bende, çünkü sonsuz ikisi de.
(Dadı içerden seslenir.)

Bir ses duydum içerden, hoşça kal canım benim!
Geliyorum dadıcığım!- Güzel Montague, sadık ol.
Bekle biraz, yine geleceğim.

(Çıkar.)


ROMEO
Ey kutlu, kutlu gece! Korkuyorum gecedir diye
bütün bunların düş olmasından,
bu inanılmayacak kadar tatlı şeylerin.


(Juliet geri gelir.)


JULİET
İki kelimecik daha, sevgili Romeo,
sonra gerçekten iyi geceler sana!
Aşkının eğilimi saygıdeğerse, evlenmekse amacın,
yarın yollayacağım bir adamla bildir de
nerde, saat kaçta yapmak istiyorsun töreni,
bütün varımı ayaklarına sereyim,
sen nereye gidersen ardın sıra geleyim


DADI (içerden)
Küçük hanım!


JULİET
Şimdi geliyorum.
Ama niyetin kötüyse,
yalvarırım sana ...


DADI (içerden)
Küçük hanım!


JULİET
Şimdi geliyorum, şimdi!-
bundan vazgeç, kederimle başbaşa bırak beni.
Yarın birini yollarım.


ROMEO
Ancak öyle yaşar ruhum.


JULİET
Bin kez iyi geceler sana!
(Çıkar.)


ROMEO
Bin kez beter olur gece, senin ışığın yoksa!
Öğrenciler kitaplardan nasıl ayrılırlarsa,
öyle gider seven sevdiğine giderken;
ama okula nasıl canı sıkkın giderse,
sevdiğinden ayrılırken öyle ayrılır seven.

(Yavaş yavaş çekilir. Juliet yine gelir.)

JULİET
Hişt Romeo, hişt! Ah, doğancı sesi gerek
bu erkek şahini çağırmak için yeme!
Tutsaklığın sesi kısık olur, gür konuşamaz;
yoksa güm güm öttürürdüm
Yankı'nın uyuduğu mağarayı, Romeo'mun adını
durmadan söyletirdim onun yeisi diline,
sesi benimkinden daha çok kısılıncaya dek.


ROMEO
Ruhum bu, adımla çağıran beni!
Geceleyin ne gümüşlü bir ses verir sevenlerin dilleri,
dinleyen kulaklara en tatlı müzik olur.


JULİET
Romeo!


ROMEO
Canım!


JULİET
Yarın kaçta yollayayım?


ROMEO
Saat dokuzda.


JULİET
Mutlak yollarım; sanki daha yirmi yıl var.
Unuttum seni neden geri çağırdığımı.


ROMEO
Hatırlayıncaya dek ben burda bekleyeyim.


JULİET
Sen orda öyle beklersen, büsbütün unuturum
seninle olmanın tadını hatırlarım da.


ROMEO
Ben de sen unutasın diye kalırım
bu evden başka evleri unuturum da.


JULİET
Nerdeyse sabah olacak, artık gitsen;
şımarık bir çocuğun kuşundan
daha uzağa gitme ama: hani yaramaz
elinden bir parça salıverir ya onu
bukağıya vurulmuş bir mahpus gibi tıpkı,
sonra verdiği bu özgürlüğü kıskanarak
ipekten bir iplikle geri çeker ya tekrar...


ROMEO
Keşke senin kuşun olaydım.


JULİET
Ne iyi olurdu, tatlım!
Ama çok çok seveyim derken öldürürdüm seni.
Iyi geceler, iyi geceler!
öyle tatlı bir keder ki ayrılık,
sabaha dek iyi geceler diyeceğim ben artık.



(Çıkar.)


ROMEO
Gözlerinde uyku barınsın, gönlünde huzur!
Uyku da huzur da ben olsam, ne tatlı dinlenme olur!
Şu bizim kutsal pederin hücresine varayım da
yardımını dileyeyim, bu mutlu olayı anlatayım da.

IIP,2S



Ertesi gün, papaz Lawrence nikâhlarını kıyar. Romeo'nun arkadaşı Mercutio, Capulet'lerden Tybalt'la vuruşurken Romeo onları ayırmak ister; ama Tybalt öldürür Mercutio'yu. Romeo da arkadaşının öcünü alır. Romeo sürülür. Delikanlı geceyi Juliet'le geçirir, ertesi gün Verona'dan ayrılıp Mantua'ya gider. Rahip Lawrence daha sonra, uygun bir zamanda sevgililerin evlendiklerini açıklamayı düşünmektedir. Bu sırada Paris, Juliet'i ister babasından. Kız ne yapacağını bilemez, derken rahibe başvurur. O da, bu evlenmeye razı görünmesini öğütler, kıza bir iksir verir. Juliet düğünden bir gece önce bu iksirden içecek ve kırk saat ölü gibi kalacak. Bu ara Romeo'ya haber salınacak; ve Juliet uyanırken gelen Romeo sevgilisini alıp Mantua'ya götürecektir.


Juliet, papazın dediği gibi yapar. Ancak, haberci Romeo'yu bulamaz. Romeo, Juliet'in öldüğünü işitir ve zehir bulup Verona'ya gelir. Son bir kez görmek ister Juliet'i. Mahzenin dışında Paris'le karşılaşır, düelloya tutuşurlar, Paris ölür. Romeo, Juliet'i dudaklarından öper, yanındaki zehirden içerek can verir. Uyanan Juliet, Romeo'yu ölmüş görünce, onun elindeki zehir şişesinden içer, böylece kavuşur sevgilisine. Durumu öğrenen Capulet'lerle Montague'ler üzülür, pişmanlık duyarlar.



CAPULET
Ah kardeşim Montague, ver elini bana.
Kızımın mirası bu, fazlasını isteyernem.


MONTAGUE
Ama ben sana verebilirim fazlasını!
Som altından bir heykelini dikeceğim kızının,
Verona bu adla bilindiği sürece
vefalı ve sadık Juliet'inkinden üstün
hiç bir heykel dikilmeyecek.


CAPULET
Romeo da aynı iihtişamla duracak karısının yanında.
Zavallı kurbanları düşmanlığımızın!


PRENS
Hüzünlü bir barış getiriyor bu sabah bize,
güneş kederinden yüzünü göstermiyor.
Gidip uzun uzun konuşalım bu üzücü şeyleri.
Kimi bağışlanacak, kimi ceza görecek.
Daha acıklı öykü duyulmamıştır, bilin,
bu öyküsünden Romeo'yla Juliet'in.


VP, 3S

Hiç yorum yok: