RSS

3 Şubat 2010 Çarşamba

WİLLİAM SHAKESPEARE - SONELER

SONE 81


Belki ben sağ kalır da yazarım kitabeni,
Belki de sen yaşarsın ben çürürken toprakta;
Anılardan koparıp alamaz ölüm seni
Ben unutulsam bile tüm gözlerden uzakta.
Benim yazdıklarımla adın ölümsüz olur;
Ben bugün ölsem herkes için ölüyüm yarın,
Toprağın bana verip vereceği bir çukur,
Oysa sen hep yaşarsın gözünde insanların.
Sevecen dizelerim anıt olacak sana:
Henüz doğmamış gözler okuyacak durmadan,
Yarınki diller övgü sunacak varlığına
Bugün soluk alanlar göçse bile dünyadan.

Sonsuz yaşayacaksın kalemimin gücüyle,
Gireceksin her ağza, her soluğa, her dile.



SONE 82

Doğru, evli değilsin benim Esin Perimle:
Ne çıkar yakınmadan okusan her eseri
Kutsamak için o en güzel konuyu dile
Getiren yazarların adadığı sözleri?
Sen hem görünüşünle, hem bilginle güzelsin,
Benim övgülerimi aşan değerlerin var -
Artık şart oldu: Zaman, günü güne düzelsin,
Sen ondan daha taze izleri ara tekrar.
Öyle yap sen istersen, onlar abartsın böyle,
Zorlama, yapmacıklı lâflar uyduradursun;
Senin gerçek erdemin, dosdoğru sözleriyle
Övülür doğruluktan hiç şaşmayan dostumun.

Kimin yanağına kan gerekiyorsa ona
Sürülsün âdi boya; senin için boşuna.


SONE 83

Gördüm resim gerekmez senin güzelliğine,
Resme hiç yeltenmedim seni göstermek için;
Gördüm ya da sandım ki gitmişsin ötesine
Ozanın borcu olan kısır ödemelerin.
İhmalim bu yüzdendir övgünü unuttumsa;
Sen de görebilirsin sapasağlam yaşarken:
Şu yeni tüy kalemler nasıl kalıyor kısa-
Erdemi hele senin erdemini yazarken.
Suçluluğuma verdin sessizliğimi, iyi,
Çünkü bu dilsizliğim şan getirecek bana;
Susuşum yıpratmamış oluyor güzelliği,
Başkası can yerine gömüt verirken sana.

O güzel gözlerinin her birindeki canın
Gücünü övemez ki senin çifte ozanın.


SONE 84

Daha ne diyebilir en güçlü anlatanlar,
Sen işte yalnız sensin diye övünce seni;
Dünyada kimde bunca birikmiş güzellik var,
Kim bulabilir senin örneğini, eşini?
Biraz ün sağlamazsa anlattığı insana,
Kalem fukaralıktan bir deri bir kemiktir;
Hikâyeni kâğıda geçiren yazar, sana
Sen işte sensin derse, yazdığını yüceltir.
Sende ne yazılıysa suret çıkarsın ondan,
Bozmaksızın doğa’nın ortaya koyduğunu;
Bak, bu eş nasıl verir onun sanatına şan:
Her yerde hayranlıkla izlerler üslûbunu.

Güzel nimetlerine sen leke sürüyorsun:
Övgüye çok düşkünsün, değer düşürüyorsun.


SONE 85

İlham Perimin dili bağlı, bilir haddini;
Gel gör ki başkaları övgüne övgü katmış,
Altın kalemler mutlu günlere saklar seni,
Periler, şiirleri senin için yaratmış.
Başkasında parlak söz, bende güzel duygu var:
Cahil bir çömez gibi yalnız ‘Amin’ derim ben
Döküldükçe biçimli, ışıl ışıl dualar
Kudretli dehâların perdahlı kaleminden.
Onlar seni övdükçe ‘Doğru, öyledir, derim
Ve taze övgülerle süslerim övgüleri;
O denli güçlüdür ki sessiz düşüncelerim
Sevgim aşar hepsini, lafta kalsa da geri.

Hoşlansan da onlardan laf söylüyorlar diye,
İnan bendeki dilsiz ama gerçek sevgiye.


SONE 86

Onun bir kalyon gibi heybetli pupayelken
Hazinene yönelen görkemli şiiri mi
Düşünceler beynimde fışkırmayı beklerken
Onlara mezar yaptı doğacakları rahmi?
Vurup canıma kıyan, ölümsüzlük katında
Yazmayı hortlaklardan öğrenen dehâsı mı?
Hayır, ne kendi, ne de gece karanlığında
El uzatan dostları yıpratmaz sanatımı.
Ne ozan övünmeli, ne de onu her gece
Düşünceyle besleyen karagün dostu hortlak
Ben yenilmişim gibi sessizliğe düşünce:
Onlar gönlüme asla korku saçamayacak:

Gel gör ki cömert yüzün gülmüş öbür ozana,
Güçsüz kalmış şiirim, konu kalmamış bana.



SONE 87

Hoşça kal! Değerin çok yüksek, tutamam seni,
Biliyorum kendine ne paha biçtiğini;
Özgürlüğe kavuştun alıp değer belgeni,
İptal ettik sendeki hakkımın senedini.
Nasıl tutarım seni, sağlamadan iznini,
Neyim var hak edecek senin zenginliğini,
Bu eşsiz armağana kim layık görür beni?
Bana verilmiş berat, dönüp buldu vereni.
Sen vermiştin kendini, bilmeden değerini
Ya da bana vermekle hata işlediğini,
Bir yanlış anlamanın sonucu hediyeni;
Ama, o yine buldu hatayı düzelteni.

Sen benimdin: rüyânın görkemleriyle doldum.
Ben, uykuda sultandım, uyanınca hiç oldum.



*Shakespeare, öteki Sonelerinden değişik olarak, bu Sonedeki ilk 12 satırın 10’unu -ing takısıyla bitirmiştir. Aslında, bu -ing takıları tam kafiye sayılmaz. Çeviride, Shakespeare’e sadık kalarak, aynı yaklaşımla, ilk 12 satırı -ni ile bitirdim. ( T.S.Halman)



SONE 88

Senin gözünde artık kalmayınca değerim,
Hor görmeğe başlayıp küçülttüğünde beni,
Senin yanına geçip kendimle cenk ederim:
Haksızsan da korurum senin erdemlerini.
Eksiklerimi benden iyi bilen olur mu?
Bırak, ben anlatayım senin yerine bir bir
İşlediğim her suçu, gizli her kusurumu;
Beni yitirmek, sana şan ve şeref getirir.
Ben de, doğrusu, bundan sağlayacağım yarar:
Gönlümdeki aşk dolu düşünceleri sana
Yönelterek kendime verdiğim bunca zarar
Sana iyi gelirse katmerli iyi bana.

Benim sevgim böyledir, varlığım senin hepten:
Her suçu üstlenirim yeter ki haklı çık sen.


SONE 89

Bana sırt çevirdinse bir kusurum yüzünden
Anlatayım suçumun nedir aslı astarı;
Bana topalsın dersen aksak yürürüm hemen:
Savunmam, üstlenirim yüklediğin suçları.
Sen sokmak istedin ya beni başka biçime:
Sevgilim, senin bana vereceğin utancı
Ben katmerli yaparım; arzun, doğdu içime,
Tanışıklığı boğup oldum sana yabancı.
Hiç yürümem seninle; dilsiz gibi dururum,
Canım gibi sevdiğim adını anmam artık
Serde küfürbazlık var; belki boş bulunurum,
Ağzımdan kaçar diye şu eski tanışıklık.

Vuruşurum kendime karşı senin uğruna;
Nefret ettiğin kimse, sevgi duymam ona.



SONE 90

Hemen nefret et benden nefret etmek istersen,
Tam şimdi, dikilirken dünya benim karşıma;
Beni ezmek isteyen talihe destek ol sen.
Ben yere yıkıldıktan sonra artık hiç vurma.
Ah, yapma, son bulunca üzüntüsü gönlümün;
Üstesinden gelmiştim, bıçak vurma yarama,
Fırtınalı geceyi izleyen yağmurlu gün
Gibi üstüme çökme, zaferi oyalama.
Son bırakan sen olma beni bırakacaksan,
Kıymadan bana başka nice bücür üzüntü.
Sen başlangıçta gel ki tadayım tâ en baştan
Şu talihin gücünde her ne varsa en kötü.

Şimdi yaman görünen başka ufacık dertler
Senden yoksun kalışım yanında hiçe iner.


SONE 91

Kimi soyla övünür, kimi hünerleriyle,
Kimininki zenginlik, kimininki sert pazı,
Kiminde giyim kuşam, korkunç rüküşse bile,
Kiminde saf kan atlar, kiminde şahin, tazı;
Her merakın kendine göre bir büyüsü var,
Hoşlananlar çıkarmaz onu gönüllerinden;
Ama beni doyurmaz bölük pörçük meraklar,
Benim bir sevgim var ki üstündür her birinden.
Soylu doğmak nedir ki, seni sevmek elverir,
Parlak urbalardan hoş, servetten daha zengin,
Bana şahinden, attan fazla zevk verir;
Bende bütün övünçler benim oldukça sevgin.

Derdim şu ki hepsini bir gün alır kaçarsın,
Yoksun kalan gönlüme sonsuz dertler saçarsın.



SONE 92

Kendini çalmak için yap elinden geleni,
Yine de sen benimsin sonuna kadar ömrün;
Hayatım sürer ancak gönlüm sevdikçe seni,
Yaşamak sona erer bu sevgi bittiği gün .
Artık korkutmaz beni en korkunç acı bile,
Çünkü daha ilk acı benim ölümüm olur;
Senin keyfine kalsam ne dert biter ne çile,
Oysa şimdi varlığım işkenceden kurtulur:
Artık kaygım olamaz cayarsın diye belki,
Çünkü sen cayar caymaz bitmiş demektir ömrüm;
Bahtın bana verdiği fırsat öyle güzel ki
Nasıl mutlu sevdimse öyle mutlu ölürüm.

Karanlıktan korkmamak gibi mutluluk var mı?
Sen sırt çevirsen bile bunu ruhum duyar mı?



SONE 93

Yaşayıp gideceğim sâdık sanarak seni,
Boynuzlu koca gibi. Sevginin yüzü hâlâ
Bana gerçek görünür, olsa bile yepyeni;
Kalbin uzaktaysa da benimsin bakışlarınla.
Hiçbir nefret yaşatmaz senin gözündeki nur,
Anlayamam, sendeki değişme nasıl, nerden.
Sahte gönlün tarihi çok gözlerden okunur:
Öfkeden, çatık ‘kaştan, acayip çizgilerden.
Bak, Tanrı yaratırken, şöyle buyurmuş sana:
Sevgi, senin yüzünde sonsuza dek yaşasın;
Duyduğun, düşündüğün, yaptıkların bir yana,
Sadece tatlılıktan söz etsin bakışların.

Güzelliğin gelişir Havva elması gibi,
Görünüşün değilse erdemlerin sahibi.



SONE 94

Hiç can acıtmayanlar incitme gücü varken,
Her şeyi yapabilir görünüp yapmayanlar,
Kaya gibi duranlar başkasını sarsarken
Tamaha sırt çevirip haram şey kapmayanlar
Tanrı lûtfunun helâl mirasçısıdır hepsi,
Doğa nimetlerini yok olmaktan esirger,
Hepsi kendi yüzünün sahibi, efendisi;
Bu yetkin erdemlere herkes bekçilik eder,
Mevsime güzellikler getiren yaz çiçeği
Yaşar kendi belirli ömrünü, ölür sonra;
Ama kötü bir illet bozar bozma çiçeği
Şanı makara olur en değersiz otlara.

En tatlı şeyler ekşir kötü işler yaparak:
Ottan çok daha iğrenç kokar çürüyen zambak



SONE 95

Ne tatlar, ne sevgiler verirsin sen utanca
O bir kemirgen gibi yerken mis kokan gülü
Sende koncalar açan güzelliğe konunca!
Ah, günahların nice hoş şeylerle örtülü!
Çapkınca geçirdiğin günleri anlatan dil
Şırfıntılık kondursa sana acı sözlerle
Vergileri yine de övgüden farklı değil:
Utancı kutsal yapar adını anmak bile.
O düşkünlükler seni seçip barınmışlar da
Ah, varlığın hepsine eşsiz bir saray olmuş;
Güzelliğin peçesi leke komamış orda,
Göze görünen her şey güzelliklerle dolmuş.

Varım yoğum, bu cömert armağana iyi bak;
Kötü kullanılırsa körlenir en sert bıçak.



SONE 96

Toy diye yeren de var seni, sürtük diye de;
Gençsin, uçarısın da güzelsin diyen de var;
Kusura da tapılır sende, güzelliğe de:
Gül yüzün göründü mü hiçe iner kusurlar.
Nasıl ki tahta çıkmış ecenin parmağında
Herkesi hayran eder en değersiz mücevher,
Ne aksaklıklar varsa senin öz varlığında
Hepsi dosdoğru olur, gerçek yerine geçer.
Hain kurt kaç kuzuyu gafil avlayıp yutar
Kurnazlık edip koyun postuna bürününce !
Kaç hayranın kanıp da senin yolunu tutar
Görkemin var gücüyle onlara görününce!

Sakın buna kalkışına; öyle ki sana sevgim,
Benim olduğun için iyiliğin de benim.



SONE 97

Senden uzak kalışım uzun bir kışa benzer:
Çarçabuk geçen yılın lezzetinden ayrılık,
Duyduğum ürpertiler, gördüğüm kara günler,
Dört bir yanımda köhne çırılçıplak Aralık!
Gel gör ki bu seferki ayrılık yazın oldu:
Gebedir güz, bekliyor bir bereketli artış,
Bahar çapkınlığının canlı yüküyle doldu
Issız rahimler gibi kocalardan dul kalmış;
Ama benim gözümde bu hoş gürbüz yavrucak
Daha doğmadan öksüz, babadan yoksun eser;
Yaz ve yazın lezzeti sana bağlıdır ancak,
Sen uzakta kalınca kuşlar sesini keser.

Kuşlar şakısa bile ruhlara kasvet dolar,
Kış yaklaşıyor diye bütün yapraklar solar.



SONE 98

Sensizdim, bütün bahar yaşadım senden ırak;
Nisan bu, allı pullu, giyinmiş süslenmiş de,
Her şeye gençlik ruhu aşılamış, şen şakrak,
Gülüp oynuyor durgun Saturnus * bile işte.
Ama cânım kuşların söylediği şarkılar,
Elvan elvan çiçekler, burcu burcu, alaca,
Bana bir yaz masalı anlattıramadılar,
O soylu çiçekleri ben kesemem haraca.
Zambakta beyazlığa şaşmıyorum bir türlü,
Güldeki kızıllığı övmek gelmez içimden;
Doğrusu hepsi güzel, bir içim su, büyülü,
Hepsi senin resmindir, hepsinin örneği sen.

Ama sen olmayınca kış sürdü biteviye:
Bunlarla oyalandım senden gölgeler diye.

Saturnus: Eski Roma'nın tarım ve bağcılık tanrısı



SONE 99

Erken açan menekşeyi payladım şöyle diyerek:
“Tatlı hırsız, nerden çaldın o güzel kokuyu öyle,
“Aşkımın soluğundan mı? Çekip almış olsan gerek
“Yumuşak yanağındaki o allığı, görkemiyle,
“Sevgilimin damarından, arsızca, çekinmeyerek.”
Beyaz zambak benden zılgıt yedi eli senden diye,
Fesleğen de, koncasını senden çalmış ya, ondan.
Güller, dikenler üstünde kapılmıştı ürpertiye:
Biri, alı al utançtan, öteki apak, kahrından;
Üçüncüsü ne al, ne ak: her birinden nemalanmış,
Aşırdıklarına bir de senden soluk eklemişti;
Büyümüş böbürlenmiş de, bu soygundan cezalanmış,
Biri solucan öç alarak onu öldürüp yemişti.

Bildiğim bunca çiçek var, her birinde gördüm şunu:
Ya rengini senden çalmış, ya da cânım kokusunu.



SONE 100

Nerdesin, Esin Perim, çoktan unuttun, niye
Söz etmiyorsun sana var gücünü verenden?
Döktün coşkunluğunu değersiz bir türküye,
Söndün ki ışık alsın âdi konular senden.
Dön gel, unutkan Peri, boşa geçen zamana
İnce sözlerle yeni bir dirlik düzenlik ver.
Hangi kulak hayransa türkünü söyle ona.
Kim verirse yazına akıl gücü ve hüner.
Sevgilimin yüzüne kalk bak, uyuşuk Peri,
Zaman o tatlı yüze kırışıklar çizmişse
Yerin dibine batır çürüyüp gitmeleri,
Yıkıcı Vakte karşı nefret öğret herkese.

Sevgime ün ver, aşsın ezip geçen Zamanı,
Tut, ecel kullanmasın kör bıçakla tırpanı.

Hiç yorum yok: