Kaderim Kastilya dilinde benim,
Francisco de Quevedo’nun tuncunda,
ama gecenin yavaşça ilerleyişinde
daha içten başka müzikler coşturur beni.
Biri bana kan yoluyla verilmiş-
ah Shakespeare’in ve Kutsal Kitap’ın sesi-,
ötekiler nasipten, cömert oldu hep,
ama sen, Almanya’nın tatlı dili,
sadece seni seçtim ve araçtım.
Sabırlı çalışmalar ve gramerle,
çekimlerin sık cangılı içinde,
hiçbir zaman tam ayrıma parmak basmayan
sözlüğün yardımıyla yaklaşmayı sürdürdüm.
Gecelerim Vergllius’un izleriyle doluydu.
demiştim bir kez; şimdi adlarını verebilirim
Hölderlin’in, Angelus Silesius’un da.
Heine bana ödünç verdi mağrur bülbüllerini;
Geothe gecikmiş bir aşk şansını.
hem müsamahakar hem de açgözlü;
Keller, bir elin ona hayran bir ölünün,
beyaz mı kırmızı mı bilmeyecek birinin,
sıkılı yumruğunda bıraktığı gülü.
Sen. Almanya’nın dili. kendinin şaheserisin:
aşk içiçe dolanmış bileşik seslerinde.
açık seslilerinde; bu sesler kaynaştıran.
Yunanca’nın özenli heksametresiyle
cangılların, gecelerin o gizli seslerini
Selâhattin Özpalayıklar
ALTIN VE GÖLGE
5 Mart 2010 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder