Düşmüş bir kitap, öbürlerinin
rafların içlerinde gizlediği
ve günlerin ve gecelerin yavaş,
sessiz bir tozla örttüğü. Sayda’nın
demiri, İngiltere’nin denizlerinin
kör ve yumuşak çukuruna bastırdığı.
Ev tamamen yalnız kaldığı zaman
hiç kimseyi tekrar etmeyen ayna.
Tırnak kalıntıları, zaman ve uzay
boyunca geride bıraktığımız.
Eskiden Shakespeare olan o çözülmez toz.
Bir bulutun değişen biçimleri.
Anlık ve simetrik gül, bir çocuğun
kaleydoskopunun gizemli camlarından
şans eseri bir kerelik görünen.
Argos’un, ilk geminin, kürekleri.
Kumlu ayak izleri, bir kumsalda
dalgın ölümcül dalganın sildiği.
Turner’ın renkleri, dar galeride
ışıklar söndüğünde ve tek bir ayak sesi
duyulmaz olduğunda derin gecede.
Bıktırıcı dünya haritasının öbür yüzü.
Piramitte incecik örümcek ağı.
Kör taş ve meraklı el.
Şafaktan önce gördüğüm ve sonra
gün aydınlanırken unuttuğum düş.
Finsburh destanının başlangıcı ve sonu,
bugüne kalmış birkaç demirden kıta,
az okunan, yüzyılların harap edemediği.
Kurutma kağıdında ters dönmüş harfler.
Sarnıcın dibindeki kaplumbağa.
Olamayan şey. Tekboynuzlunun
öbür boynuzu. Üç ve Bir olan Varlık.
Üçgen disk. Elea okunun,
havada hareketsiz,
hedefe ulaştığı o seçilmez an.
Bequer’in sayfaları arasındaki çiçek.
Zamanın alıkoyduğu sarkaç.
Odin’in ağaca gömdüğü silah.
Açılmamış yapraklardaki metin.
Junin hücumundaki toynak seslerinin
yankısı, sonsuz bir biçimde
kesilmeyen ve olayın parçası olan.
Kaldırımlarda Sarmiento’nun gölgesi.
Çobanın dağda işittiği ses.
Çölde beyazlaşmış kemik yığını.
Francisco Borges’i öldüren kurşun.
Duvar halısının öbür yüzü. Hiç kimsenin
görmediği şeyler, Berkeley’in Tanrı’sının dışında.
Selâhattin Özpalayıklar
ALTIN VE GÖLGE
5 Mart 2010 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder