1965 ya da 1966 yıllarından birindeydi, Kemal Özer'den bir mektup
aldım. Paris'teydim. Attila Tokatlı ona bir Yunan ozanından söz etmiş,
adı Yannis Ritsos'muş.
Bu ozanın, Aragon'un yönettiği 'Lettres Françaises' dergisinde birkaç
yıl önce uzun bir şiiri yayınlanmış. Şiirin yayınlandığı sayıyı bulup
kendisine göndermemi, şiiri çevirtip 'Şiir Sanatı' dergisinde
yayınlayacağını yazıyordu.
Bir Fransız arkadaşımla birlikte derginin yönetim yerine gittik.
Eski sayı ciltlerini taradık, sözü edilen şiiri bulduk. Ama görevliler o
sayıdan ellerinde iki nüsha kaldığını, bu nedenle dergiyi
veremeyeceklerini söylüyorlardı. O sıralarda fotokopi işleri bu denli
yaygın mıydı? Ansımıyorum. Bu nedenle dergiyi almak için direttik.
Sonunda, 'Verilmesine ancak Monsieur Aragon karar verebilir' dediler.
Şanslı bir günümmüş anlaşılan, Aragon'un yanında kimse yokmuş, beni
kabul etti. Aragon'un odasına girerken heyecandan dizlerim titriyordu.
Aragon, bana:
'Bu sayıyı neden bu kadar ısrarla istiyorsunuz delikanlı?' diye sordu.
'İçinde bir şiir var,' dedim, 'bizim dile çevirip bir dergide yayınlayacağız.’
'Hangi şiiri, hangi dilde?'
'Yannis Ritsos'un şiirini, Türkiye'de.'
Aragon'un yüzündeki şaşkın mutluluğu anlatamam. Aragon, beni içeri getiren kişiye:
'O dergiyi bu delikanlıya verin,' dedi, 'en iyi böyle bir işe yarayabilir.'
Yolda şiiri okudum. Şimdiye kadar okuduğum şiirlere benzemiyordu,
eski gibiydi ama yepyeniydi, bir şey söylemek istemiyormuş gibiydi, ama
çok şey söylüyordu. Dergiyi Kemal'e istemeye istemeye gönderdim. Şiirin
çevrilip çevrilmediğini bilmiyorum, ama hiçbir yerde yayınlanmadı.
Ritsos'un başka şiirlerini okuyabilmek için
1969 yılına kadar bekledim. Ama onun şiir evrenine ancak 'Taşlar,
yinelemeler, parmaklıklarla girebildim. Böylece, 1971'den itibaren, onun
şiirlerini çevirmeyi yaşamımın önemli görevlerinden biri olarak kabul
ettim.
Hele yaptığım çevirileri yunanca asıllarıyla karşılaştırıp düzeltmek
için benden vaktini esirgemeyen Ioanna Kuçuradi'yi tanıdıktan sonra bu
kararım kesin bir süreklilik kazandı. Ritsos'un
şiirini, yaşamını, onurlu, yenilmez ve örnek varlığını okurlara ve
özellikle benden genç meslektaşlarıma tanıtmak, örnek olarak sunmak
başlıca çalışma amaçlarımdan biri durumuna geldi.
Ritsos'la Taşlar, Yinelemeler,
Parmaklıklar'ın Türkiye'de yayınlanması sırasında mektuplaşmaya
başladık. Yazdığı ilk mektubunun tarihi 17 .2.1978. O yılın ağustos
ayında Karlova: (Sisam adası) ziyaretine gittim. 79 ve 80 yıllarında
ikişer kez Atina'da buluştuk.
12 ekim 1980 günü, Atina'daki evinden ayrılırken:
'Yazın gelecek misin?'' diye sormuştu.
'Evet, Ülker ve Tan'la birlikte Karlovassi'ye', demiştim.
Sonra, nisan ayı içinde bir gün (1981) İlhan Berk'in Istanbul'daki
evinde, da içkinin verdiği cesaretle, gece yarısından sonra saat ikide
(0 saatte genellikle çalışır) Atina'ya telefon ettiğimde de aynı şeyi
konuşmuştuk. Benim için, kaç yıldır tatil yapmak, dişimden tırnağı
arttırıp, Atina ya da Karlovassi'ye gitmekti. Onunla bir kaç cümle
konuşma kaç saat yanında bulunmak, düşüncelerini dinlemek benim için
vazgeçilmez bir gereksinim olmuştu. Bunun benim için sakıncaları da
vardı: böylesine böylesine ozanla dostluk etmek, şiirlerini çevirmek
beni onun uydusu durumuna getirebilirdi. Bunu önlemek için büyük çaba
harcadığımı itiraf etmeliyim. Bu kuşkumu kendisine açtığım bir gün:
'Dünyada ozanlar vardır, ozan aileleri vardır. Biz seninle aynı
aileden olabiliriz. Başka aileler de vardır. Tedirgin olmana gerek yok,
bildiğim kadarıyla senin şiirin kendi şiirin. Ama bu aynı aileden
olmamızı engellemez,' demişti.
Bu yaz da Ülker'le birlikte gene yollara düştük, ilkin Komotini'den
telefon ettim, çalışıyordu; Atina'dan telefon ettim, gene çalışıyordu.
28.8.1981 akşamı Hydra adasından telefon edince:
''Planladığım çalışmalarımı bitirdim.Şimdi seninle Ülker'i bekliyorum, 4 ve 8 eylül tarihleri arasında'' demişti.